türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ocak 28, 2012

yarmak

yapım eki almış gibi görünüp de almamış olan ama almış gibi davranılan "yargı" sözcüğü bu zamanlarda pek ağzımıza yakışmıyor.
önyargı konusunda ne kadar başarılıysak tarafsız yargı konusunda o kadar başarısız insanlarız ki zaten önyargının başarısı, tarafsız yargının başarısını etkiliyor.
daha kimsenin gölgesinde hareket etmek durumunda olmayan insanlar birbirleri hakkında tarafsız düşünüp, kibirlenmeden, kendilerini yüce görmeden yorum yapamazken; birilerinin gölgesinde hareket edenlerin doğru kararları verip tarafsız yargılaması nasıl beklenebilir ki?

Haziran 17, 2011

evrilerek devrilmek

din merkezli sosyal hayatın olduğu ülkelerde kadınlar hep ikinci plana itilir, ezilir, hor görülür; çünkü din kadını şeytanla (ya da bazı durumlarda hayvanlarla) bir tutar. önce erkek yaratılmış sonra onun kaburgasından kadın yaratılmıştır, bu bile kadının ikinci sınıf olmasını sağlayan bir inanıştır.
işin aslı erkeklerin kadınlardan çekiniyor olması. yalnızca fiziksel olarak üstünlükleri olması, diğer konularda ezemedikleri kadınları fiziksel olarak alt etmelerini getiriyor beraberinde. erkekler kadının zekasından, duygularından, cinselliğinden korktukları için; düşünmesini, hissetmesini, görünmesini engelleyerek üstün olmaya çalışıyorlar. ilkel toplumlarda fiziksel üstünlük erkeğin evine yemek getirmesini sağlarken şimdi kadının da çalışıp evine bakabilmesi çoğu erkeği rahatsız ediyor, elindeki tek üstünlüğün de alındığını görmek şiddet olarak dışarı yansıyor. yanındaki kadını ne kadar "aşağılık" hissettirirse kendisi o kadar "yüce" oluyor ve bunu islam aracılığı ile sağlamak çok kolay. önce babasının malı olan kadınlar daha sonra, baba tarafından uygun görülen bir başka erkeğin malı oluyor. diğer erkeklerden saklanıp, yeni sahibine tam hizmet etmesi halinde tüm görevini yerine getirip, kocasının da oluru ile cennet ödülünü kazanıyor.
peki korkulan bu özellikler bastırılmasa, kadınlar ezilmese ne olur?
düşünen bir kadın hataları görüp, aksaklıkları görüp düzeltmeye çalışır ve büyük olasılıkla başarır (örneğin fransız devrimi, 2002 venezuela devrimi)
kadınların duyguları erkekler tarafından abartılıp yanlış anlaşılır hep. kadın duygusaldır, sulu gözlüdür, merhametlidir, anaçtır evet ama damarına basıldığında herkesten daha serttir, acımasızdır. bununla ilgili bir kitap var (önce kadınları vurun - Eileen MacDonald); neden savaşlarda, çatışmalarda kadınların daha tehlikeli olduğunu anlatıyor.
en korkulan ise cinsellik. çünkü cinselliğin ayıplandığı, saklandığı, tabu olduğu toplumlarda gözü dönmüş erkekler gördükleri saç telinden, çıplak bir koldan, küçücük kız çocuklarının diz kapaklarından tahrik oluyorlar. aslında kadının elindeki en büyük silah gibi görünüyor cinsellik. bir erkeği parmağında oynatmanın yolu gibi geliyor insanlara o yüzden de üstünü örtüp kurtulmaya çalışıyorlar. işte bu aklı şeytanlığa çalışan, duygusal seks objelerini bastırmanın yolu arkana dini alıp cehennem korkusunu aşılamak.
çünkü iktidar olarak kadınları ne kadar avucunun içine alırsan onların yetiştirdiği erkekleri de o kadar elinde tutarsın, kadının kafasını ne kadar ezersen özgürlükleri o kadar sınırlarsın. türkiye'de dönüşümün başlangıcı, kadınları meşgul edecek bir konunun ortaya atılması oldu. türban. zorlama ile yapılan bir işlemin özgürlük olduğuna inandırılan kadınlar, örtünme özgürlüğü ile ilgilenirken ellerinden bütün özgürlükler alınmaya başlandı farkına varamadılar. "başını örttüğü için doktor olamayacak mı yani bu hanımlarımız" diyenler çıktı, aynı zamanda da erkekleri muayene edemeyen örtülü doktorlar.
eşitlik için mücadele edenlerin çoğu erkeklerden oluşmaya başladı ve sonra onlar da çekildi. sonra ortaya türbana özgürlük diye eylem yapan erkekler çıktı... "devrim kanlı mı olur kansız mı" lafının anlamı kalmadı çünkü türkiye'de "devrim" olmadı son 30 yılda "evrim" oldu.

Haziran 15, 2011

lanet olası federaller

zaten boktan bir pazardı, bir de behzat ç. yayınlanmadı. sandık görevlisi olup dünya kurtaracağımı sandığım için de ayrı sinirliyim. oy vermek ne zaman gerçekten işe yaradı ki saçma bir seçim için behzat'tan olduk? zaten seçim yapmadan %50 deseler ülkenin %50si bunu yerdi, geri kalanı sinirlenip otururdu. yaptığımız bu sonuçta hala...

Mayıs 01, 2010

katmerli mesai

resmi tatil ya da hafta sonu fark etmeksizin ankaralılara hizmet veren biricik firmam, hafta sonuna denk gelen resmi tatili de elbette ki sallamayacaktı.
işçi bayramının ülkemizde yalnızca memurlara tatil olması, özel şirketlerde sömürülen biz kölelere mesai-ek ücret-prim şeklinde dönmemesi ve iş yerinizin bulunduğu çevrede çalışan işçilerin "ne işimiz var solcuların gününde" diyerek üstüne tuz biber olması ömürden ömür yemez mi?
bir insan kendi hakkının savunulmasına bile karşı çıkar sonra da yoksulluk hatta açlık sınırının altında bir hayata mahkum kalırsa kimin elinden ne gelir ki? liberalizmi ve kapitalizmi kapital sahiplerinden fazla savunan emekçilerin yaşadığı, seçimlerde seçme hakkını kömüre satan sağ görüşlü varoşların sözünün geçtiği, solcu -demeye bin şahit- tek partinin ortanın solundan da daha sağa kaydığı ve zaten solun elit kesime küçülüp zenginlerin elinde kaldığı bir sistem ideolojileri alt-üst etmekten başka ne işe yarar ki?
dine tepki olarak doğmuş milliyetçiliğin ve bu görüşü savunan kesimlerin dine sarılmış olmaları da ayrıca bir inceleme konusu zaten. 2010 yılında orta çağı yaşayan, hatta daha orta çağa girememiş bir ülkede feodalitenin baştan kurulup, sonra yıkılıp sonra da demokrasinin doğal süreci ile gelmesi dışında seçenek kalmadı mı ne?

Kasım 24, 2009

paniklerdeyiz

akşam haberlerini izleyemedim -ki zaten uzun zamandır haberlerle aram olmadığı gibi trt ile ilişkimi çok öncelerde kesmiş bulunmaktayım- ama sözlük'te "sol frame"i tarayınca öldü sandığım bir başlık gördüm ki evlere şenlik. darwin'i bitiren balık! bahsedilen balık coelacanth ve bugün değil yaklaşık 71 yıl önce bulunmuş vs. bilim adına yazı yazacak kadar araştırmacı bir ruha sahip değilim, benim derdim trt'de verilen haber ve içeriği.
eskiden tarafsız, reyting kaygısız, kaliteli yayınlar yapan bir devlet kanalı olan trt'nin bugünkü durumu salt bu haber sayesinde anlaşılmaktadır. tenis turnuvalarını, olimpiyatları, kimsenin izlemediği düşünülen buz pateni yarışmalarını yayınlayan trt ticari kaygı edinmiş.. devletin kanalı reyting peşinde, kendini yaratılışçılara sevimli gösterme derdinde. yayınladığı haberi google'dan araştırma zahmetine bile girmemiş ama niye araştırsın ki? sorgusuz sualsiz söyleneni kabul etmeye meyilli bir kitleye onları yormayacak ve aynı zamanda mutlu edecek haber yapmak için araştırma yapmaya ne hacet? (sonra göbeğini kaşıyan adam diyince ayağa kalkıyor bazı kesimler)
hadi gidin de iki hayvan öldürüp sevap kazanın şimdi.. belki bu sene coelacanth kesmek daha sevaptır kim bilir?

Ekim 30, 2009

yazıklar olsun

Amerikalıların bekarlığa veda eğlencelerinin bir konusu olan pastadan striptizci çıkması ülkemizde kendisini pastadan çıkan dansözler olarak gösterirken bile baştan aşağı saçmalık olarak gördüğüm bu uygulamanın akıllara zarar bir versiyonunu Dolmabahçe Cumhuriyet resepsiyonunda uygulama fikrini bulan, bu fikri onaylayan, bu fikir doğrultusunda harekete geçip balmumundan Atatürk heykeli yapan ve kocaman pastanın içine elinde şapkasını sallama yetisi bulunan balmumu Atatürk'ü yerleştiren kişiler zincirinde hiç mi durup düşünen olmamış "ne yapıyoruz biz yaaa" diye?
Tüm bu rezalet sonrasında pastanın içinden süzülerek çıkarken şapka sallayan Atatürk'ü gören onca insanı 10. yıl marşı eşliğinde zıplarken izleyince tüylerimin diken diken olması yanında, hiç kimsenin "ne bu rezillik" dememesi karşısında yaşadığım sinirin tarifi sözcüklerle yapılamaz.
Terbiyesizlik demenin çok hafif kaldığı bu pasta yapım silsilesi bir benim mi sinirlerimi hoplattı, bir bana mı yanlış geldi, bir beni mi rahatsız etti? Yazık gerçekten...

Eylül 26, 2009

ateş su toprak tahta

"sen new york'sun büyük düşün": ny'de 15 dakika yürüme mesafesinde bulunan bir yere araçla yarım saatle giden başbakan artık oranın da akp'nin düzenlemelerine muhtaç olduğunu anlamış. zaten hep merak etmiştim nasıl oldu da el atmadılar diye, washington meydanında bir fıskiye olmadan nasıl rahat ediyorlar, kaliforniya'nın merkeze giden yollarına köprülü kavşak yapmadan nasıl uyuyabiliyorlar diye. meğer zamanını kolluyorlarmış, kurt gibi adamlar.

"küçük tayyip": aynı haberde bir de ayakkabıları delik deşik olan, okula giderken anasının elinden tutamamış bir yavrucak var. hep çocuklarının geleceğini düşünmüş ayacıklarına taşlar batarken ve demiş ki "bu taşlar batmasın diye ne yapabilirim, ne yapabilirim? buldum.. deniz'de yeterince yüzeyde kalabilirsek ayağımıza taş batmaz... hmmm.... gemi!!" çocuklarımın gemileri olursa ayaklarına taş batmaz"

"yeniden olacak o kadar": ciddi ciddi yeniden başladığına inanamıyorum ve gördüğüm kadarıyla eski programın üzerine hiçbir şey katmadan olduğu gibi başlamış resmen. tarif edilemez duygular içindeyim, bi ara tiyatroyu bırakıp açlık grevleri yapmışlar o da yetmemiş ölüm orucuna girişmişlerdi... kim ikna etti geri dönmeye, hangi mantıkla?

"the bodyguard": evet efendim kevin costner da destek verdikten sonra bize bok yemek düşer. daha fazla konuşup da kimseyi rencide etmek istemiyorum çünkü bizim oralarda buna elalemin derdi seni mi gerdi derler, ayıp

Eylül 06, 2009

kutuya inanmak

para verip sinemalı dizili pakete üye olduğumuz ve adını burdan verip de iyi/kötü reklamını yapmak istemediğim uydu antenli, uydu dalgası alıcı kutulu (receiver) aptal kutusu (tv) şeyinin son iki aydır sinema kanallarında hiç bi bok olmaması nedeniyle tüm paketleri kapattırıp normal düzene geçtiğimizden beri türk kanallarını izlemeye döndük. son bir haftadır izlediğimiz programlar içinde sinirlerimi hoplatan reklamlar, gülsem mi ağlasam mı bilemediğim yarışmamsılar ve ucuz amerikan filmleri var. zaten uzun zamandır haberlerle ilişkisini kesmiş birisi olarak önemli haber kanalları dahil hiçbir kanalda haber türü yayınlara katlanamıyorum, gazeteleri okumaktan itinayla kaçınıp kendini ve çevresini bilmez bir insan olmak yönünde ilerliyorum.
sinirimi bozan ilk reklam alın-verin adlı, türk ekonomisini kurtarma yönelimli ve dahi iktisat bilimini zorlama içerikli, ekonomistli bir saçmalık olup daha önce buradan veryansın ettiğim "eve kapanma pazara çık" saçmalığını bile daha mantıklı gösterme becerisine sahip oldu. başarılarının devamını diliyor, zeki ve eğlenceli bir arkadaşımın önerisini -ondan izin almadım ama- burdan yetkililere bildirmeyi bir görev biliyorum: "al-ver reklamlarında müjde ar oynasın, orospu rolünde olsun, pezevengi para kazansın, eve giderken kıyma alsın, ekonomi canlansın"
ikinci sinir olduğum reklam da aziz üstel'in oynadığı saçma bir seri. içeriğini anlatıp kimsenin sinirlerini hoplatmak istemiyorum, kendi kendime sinirleniyorum.
aptal kutusunda izlediğim ve hayret mi etsem üzüntü mü duysam dalga mı geçsem bilemediğim bir olay da var mısın yok musun denen yarışmamsı. cem yılmaz'ın katıldığı bölüm hariç hiç tamamını izlememiştim yarışmanın. son bir haftadır izliyorum ve yarışmanın artık kendine ait bir jargonu oluştuğunun, oradaki insanların bazı konularda uçmak seviyesinde hislere sahip olduğunun yanında benim bu ülkeye gittikçe yabancılaştığımın farkına vardım. mavi hissedenler, kırmızı olduğuna dair yüzdeli istatistikler verenler, 24 kutulu bir oyunda kutudan çıkan sayılar üzerinden bilimsel veriler elde edenlerle birlikte kutusuna inanan insanlar gördüm. hatta kutusuna inandığını söyleyen bir kıza oraya çıkanların %70i zaten kutusuna inanıyor diyen bir kişiye rastladım ki o andan itibaren türkiye istatistik kurumunun neden yanlış enflasyon hesapladığını ve bu çıkan sonuca türk insanının neden saf saf inandığını anladım. biz istatistikten anlamıyoruz, kutumuza güveniyoruz.

Haziran 17, 2009

aylak bakkal taşş.klarını tartarmış

haber sıkıntısı çekilen, hiç bir olay olmayan, ekonominin tıkır tıkır işlediği, kimsenin cinnet geçirmediği, herkesin zeki ve çalışkan olduğu(!), tüm seçmenlerin seçimlerde oy kullanıp da herkesin oyuyla başa geçmiş bir iktadarın yönettiği, kurucusunun doğru ve modern ilkeleri doğrultusunda demokratik bir sisteme sahip ütopik bir ülkede yaşıyor olsaydık bile, herhangi bir gazetenin şunu haber olarak vermesine şiddetle karşı çıkıp ülkenin düzenini bozacak, cinnet noktasında tepkiler verirdim.
adam hem zenci, hem amerika'nın başkanı hem de bir vuruşta sinek öldürebiliyor yahu. grimm kardeşlerin cesur terzisini anımsatan bu hikayenin ana fikri -cesur terzinin aksine- aklını kullanmamak işte içinde bulunduğumuz bu ülkenin durumuna düşmemize neden olur. obama tek vuruşuyla dünyayı sallaya dursun, biz de daha "Gli'yi sevdi yaa, nasıl içten nasıl samimi nasıl sevecen bir insan. hem adı da hüseyin ayol, bizden sayılır" diyip mutlu olalım.
mayın temizleme ihalesi kaş göz arasında halledile dursun, biz daha tsk'nın içinde, türkçe dersinde kompozisyon yazar gibi (kırmızı kalemle?)* akp ve güleni bitirme planı başlığı atılmış belgeyle ilgili konuşup asıl çalışması gereken organlarımızın yerine kaba etler tabir edilen iki loplu organımızın düşünmesine izin verelim ve hatta onun da üstüne oturmak suretiyle aslında onun bile düşünebilmesini engelleyelim ki bundan yıllar sonra filistinliler gibi topraklarımız için yahudilerle savaşmak zorunda kaldığımız zaman aslında hatanın kendimizde olduğunu hatırlamadan, bir türk dünyaya bedeldir gazları eşliğinde kahramanlık öyküleri yazalım.

*belgenin aslı olmadığı, dava konusu olay fotokopilerle geliştiği için başlığın kırmızı kalemle atılıp atılmadığını bilemiyoruz.

Haziran 12, 2009

yaz yağmuru


genel kurul sırasında, ankara'da kopmakta olan kıyamet nedeniyle ceylan derisi yavru ağzı koltuklarında oturan vekillerin üstüne çatı akmış, genel kurula üç beş damla nedeniyle ara verilmiş. türkiye'de sürekli damı/çatısı akan evlerde oturan insanların olduğunu bilmeyen insanlar bu damlalardan kaçmışlar. tam da kuraklıkla ilgili konuşmalar sırasında bunun olması ilginç tabi ama bu arada neşe dolu meclisimizde şakalaşan vekiller espiri yapmışlar. örnek olarak akp mersin mv. kürşad tüzmen "chp'nin üstüne yağmur mu yağdı? rahmettir rahmet.." demiş, eğlenmişler kuliste. bu olayla ilgili olarak ben chp vekillerinden genel kurula ara verilmesine karşı çıkmalarını, bulunacak bir leğen ya da kovanın akıntının altına konularak gerçekten halkın partisi olduklarını kanıtlamalarını, önümüzdeki seçimler için sevimli ve mazlum görünerek oy toplamalarını beklerdim. halkın partisi halkın davrandığı gibi davranmalıydı bence. üstüne su gelen vekiller kalkıp başka sıralara geçerek -sanki yer yok koskoca salonda, 550 vekilin tamamı gelip dolduruyo da orayı- leğene/kovaya yer açabilir, eğlenceli bir oturuma devam edilebilirdi. valla süper puan toplardı, halkın partisi olduğunu ispatlardı.

Atatürk resminin olmadığı, devlete ait tek yerin meclis genel kurul salonu olduğunu, burada ortaya yapılmış bahçecik sayesinde, Atatürk'ü anmak için atatürk çiçeği adı verilen çiçeğin yetiştirildiğini biliyor muyduk?

Haziran 11, 2009

II. sahil şeridi muharebesi

sahil şeritlerindeki belediyelerden imar ve ruhsatlandırma yetkisini alıp, buna gerekçe olarak da oradaki belediyelerin yeterli bilgi birikim ve insan kaynaklarının olmadığını gösteren yasa teklifi; sahili olmayan bir şehirde yaşayanların, kilometrelerce uzaktaki sahilleri çok daha iyi imarlandırıp ruhsatlandırabileceğini sanan insanların varlığını kanıtlama projesi kapsamında değerlendirilmelidir ki ülkede bir avuç kalmış olan aklı başında insanlarımızı da kaybetmeyelim.
seçimle ele geçirilemeyen kıyı şeridinin yasa ile işgalinin de yalnızca "kelle alma" zihniyetinin despotik bir başka uygulama girişimi olmaktan öteye geçememesi ve daha önce bodrum belediye başkanının da katkıda bulunduğu dava ile tamamlanamamış olan ilk girişimin tekrarı olması, yani girişim olarak kalması en içten isteğimdir. amin

Haziran 09, 2009

asmak, kesmek, kelle uçurmak

öyle bir ülke ve öyle bir başbakan ki, duyduğun lafları gerçekten bir başbakan söylemiş olabilir mi diye düşünmüyorsun bile. en yeni örneği de gazetelerde çıkan "bu osmanlı döneminde olsa çok kelle alınırdı" beyanatı. şimdi bunu bir başbakan söyler mi yahu diye şüpheye düşmemizi gerektirecek durum nedir?
"osmanlı döneminde bu olamazdı çünkü yerel yönetimlerde başkanlık seçimi yapılan bir rejim olmamasının yanında böyle olsa bile alınan kelleler seçilemeyen adaya değil, oy vermeyen halka ait olurdu" (şimdi bu cümleyle akıllarına kötü fikirler getirmiş olur muyum acaba diye korktum da hee).
başbakanın bu cümleyi söylediğini iddia eden kişiler, canları bitaneleri başbakanlarını kötü bir insan gibi göstermemek için de hemen üstüne basa basa eklemişler "ama sevgiyle söyledi" başbakan sevgi içinde kellelerini alırken onların da huşu içinde "padişahım çok yaşa" diye bağıracakları, gözlerinden süzülen mutluluk göz yaşlarının sel olup akacağı, minik minik müminlerin tezahüratları arasında gavur izmir'in kurtulacağı bir ütopya yaşıyorlar.
ama hâlâ daha konunun can alıcı kısmı burası değil. ne acıdır ki artık duyduğum hiçbir açıklamaya "yok canım başbakan öyle şey söyler mi?" diyemiyorum.
"ananı al git burdan"
"bak, ben sana ‘sayın’ diyorum, ‘sen’ demiyorum...”
"beni küfür ettirecekler" (son saniyede söylüyor)
"teğet dediysek sürtünerek dedik"
"çanakkale burayı bize vermezse daha çok çekecek"
by r.t.e.

Mayıs 23, 2009

eve kapanma pazara çık !!!

ülkemizi teğet geçmiş olan krizin etkilerinin azaltılması için dahiyane fikirler ortaya çıkıyor bir bir. "psikolojik kardeşim bu kriz" aldatmacası tutmayınca "felaket tellalığı yapıyorlar" lafları havada kalınca kriz konusunda yeni bir yöntem deneniyor; suçu halka atmak! neymiş hane halkı evinde oturmasınmış, pazara çıkıp para harcasınmış, tüketim artsınmış da kriz geçsinmiş. madde madde yaklaşalım bu ekonomi kitaplarına girecek, üniversitelerin iktisat bölümlerine okutulacak kadar muhteşem fikre:

1. hane halkı evde oturup g.t büyüttüğü için kriz olmuş
2. çarşı pazar gezip alışveriş yapmak suretiyle para harcanırsa ekonomi canlanır
3. tüketimin artması demek üretim yapılması demek (nerde talep orda arz)
4. üretim artarsa işçiye ihtiyaç olur, işsizlere iş kapısı açılır, kriz atlatılır.

ilk önermenin doğru olduğu durumlar için çok mantıklı bir çözüm gibi görünen bu ucubik yaklaşım, daha baştan koktuğu için, iktisat alanında bir çığır açamayacak. zamanında demirel'in söylediği, insanları sinirlendiren ancak şu anda kullanmaktan çekinmeyeceğim bir laf var; ulen petrol vardı da biz mi içtik? para olsa harcarız zaar...
bu dahiyene fikri ortaya atanların 1929 bunalımında amerika'da uygulanan "çukur aç-kapa" sisteminin bir kısmını örnek aldıklarını ancak en önemli kısmını es geçtiklerini üzülerek görüyorum.
J. M. Keynes amca, büyük buhrandan kurtulabilmek için, bu buhrandan etkilenmeyen sosyalist ülkelere bakarak ekonomiye devlet müdahelesinin işe yarar olabileceğini düşünmüş ve amerikan hükümetine, işsiz kesime çukur açtırtıp başka işsizlere de bu çukurları kapattırarak ücret vermelerini, bu paraları harcayan halkın talep yaratması sonucunda üretimin de artarak krizin aşılacağını söylemiş olan ingiliz bir gay'dir. o dönem için işe yaramış olan teorinin yalnızca para harcandığı kısımdan sonrasını örnek olarak almak da ya salaklık ya cinliktir.
son 7 yıldır başta olanlar, bu kadar yılın bir kaç ayında başarılı olmuş gibi görünüp de geriye kalan tüm başarısız dönemlerde başkalarını suçlamayı çok iyi başardılar. dünyanın en pahalı benzinini kullanan ülkenin başbakanı zamanında bir öyle bir konuşmuştu ki bu zamları hugo chavez falan yapıyo sanırsın. şimdi de öyle bir kampanya başlatılıyor ki meğer bu teğet geçen krizin asıl sorumlusu hane halkıymış da haberimiz yokmuş. bu ib.e hane halkı kesin akepe'nin muhteşem başarılarını çekemeyip, iktidarını sarsmak için böyle davranıyordur ve bence ivedilikle ergenekon kapsamına alınmalıdır.

Mayıs 18, 2009

ölüm ne ki

son nefesinde bile ülkesindeki okuyamamış/okutulmamış kızları düşünen, ülkesi için yaptıklarının takdir görmesi bir yana, hasta olması bile umursanmayıp sabahın köründe evi didik didik aranan, kansere karşı en önemli ilaç olan "moral"i elinden alınan ancak tüm bunlara rağmen hastaneye kemoterapi için giderken bile burs alan öğrencilerin tüm kayıtları alındı, bu ay nasıl verilecek bu burslar diye hayıflanan bi kadın ölebilir mi?
ölmez

Mayıs 06, 2009

ve deniz ve hüseyin ve yusuf

iyilik mücadelesi vermiş ama anayasayı tağyir, tebdil ve ilga etmek suçundan idam edilmiş gencecik insanları sadece 6 mayısta hatırlıyor olmaktan bir kez daha utandım. nasıl apolitize edilip, sindirilip, uysallaştırıldığımızı görüp, bu ülkede daha neleri alttan alacağımızı hayal edemiyorum.
daha 25 yaşında, yapılan hatalara tahammül edemeyip canları pahasına uğraşanlar ankara'da asrî mezarlıkta yatarken, idam oylamasında ellerini kaldıranlar kazık çaktı dünyaya. hem de onların batırdığı ülkeyi kurtarmaya çalışanları susturmak için.

...
kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında

kim bilir kaç yunus görmüş
kaç deniz gezmiş...

sunay akın

Nisan 18, 2009

tümdengelim

ilkokula başlayan genç dimağlar okuma yazmayı bu taktikle öğrenirler. tam bir cümle halinde başladıkları serüvende önce sözcüklere sonra hecelere sonra da harflere geçilerek işlem tamamlanır. artık mini mini birler ezber olmadan gördüklerini okumaya başlarlar, tümdengelimin başarılı bir sonucu olarak.
bir de matematik sınavında öndekinin kağıdına bakıp sadece sonucu gördükten sonra, sorunun içindeki sayıları alakasız toplama, bölme, çarpma işlemleri kullanarak elindeki sonuca ulaştıran insanlar olur. eğitim sisteminde çok fazla ilerleme gösterememiş bir ülke olduğumuz gerçeği ile bakınca hâlâ böyle insanlar olduğunu çok rahat tahmin edebiliyorum. işte sonuçtan yola çıkıp alakasız işlemler yaparak problem çözen bu insanlar, sözel bölümler seçip matematikten kurtulmuş olsalarbile hayatın her alanında matematik olması nedeniyle, atıyorum bir savcı olduklarında ulaşılması gereken bir sonuç verilir ellerine, onlar da alakasız işlemler yapıp yanlış sayıları toplayarak zorlama şekilde istenen sonuca ulaşabilirler tümdengelimle. bunun yanında tümdengelimin asıl kullanım alanı okuma yazma olduğu için yıllarca sürecek bir dava konusu da yazabilirler. (hikayedeki olaylar ve kişiler uydurma olup, kimseyle alakası yoktur. benzerlikler sadece tesadüftür)

Nisan 03, 2009

namus bekçiliği kadrosu


son seçimlerde yanlış oy kullanıp defalarca şehri ziyaret etmiş olan başbakanlarını kızdıran antalya halkının medar-ı iftiharı kemer'de, tüm ülke genç kızlarının namusunu düşünen (mhp'li) belediye başkanı mazbatasını aldığı gibi icraatlara girişmiş ve türkiye'nin batının ahlaksızlığını alıp yozlaşmasını engelleyebilmek adına çok önemli bir adım atmıştır, hepimize hayırlı olsun.
"aşk yağmuru" ya da asıl önemli adıyla "genç kızların ahlakını bozan heykel"i söküp yerine batının ilmini alabilmemiz için ilk şart olan eyfel kulesi benzeri bir yapıyı dikecek olan bu belediye başkanının ilerde büyüyüp "melih gökçek" olmasını ve ahlakı bozulmamış, namuslu genç kızların gönüllerince gezip eğlenebilecekleri, eşek üstünde nasreddin hoca, semah halinde mevlana görünümlü alışveriş merkezleri ile bu şirin ve turistik ilçemizi tüm dünyaya tanıtmasını bekleriz.
günümüze değin bu heykele maruz kalıp da ahlakı bozulmuş olanlarınsa gavur izmir'e ya da alkolik trakya'ya sürülüp cezalandırılmaları ve ibret olsun diye ahlak bilgisi derslerinde okutulmaları konusunda meb müfettişlerinin ve dahi bakanının atılım yapması için bakanlığa mail yoluyla ulaşmayı vatandaşlık görevi bilirim. bence bakanlıkların tamamına namus bekçiliği müsteşarlığı açılmalı ve her alanda ahlaki unsurlar buraya yerleştirilecek ahlaklı kadrolar sayesinde denetlenmelidir.

Mart 12, 2009

seçim'09

sadece bizim apartmanda 34 kişi kayıtlı görünüyomuş, aslında burda oturmayan ve ben geçen seçimlerde burada oy kullandığım halde benim kaydım çıkmadı seçmen listelerinde. nüfus müdürlüğüne gidip 3,5 saat sıra bekleyip kaydımı yaptırdım. aynı evde oturan herkese kayıt yapılabiliyormuş da kocamın kaydını da yaptırdım o arada. daha oy kullanılmadan oy çalınmaya başladı ülkede, bakalım 30 mart'a nasıl bir sonuçla karşılaşcaz.

Ocak 25, 2009

başkanlık


ben simcity'de muhteşem bir alt yapı üzerine bir şehir kurup, şehrin en kıyısına köşesine kadar çift şerit yollar döşeyip, hemen her semte üniversite inşa edip, sanayi sitesini şehrin uzağına kurmuşken, hem sanayi sitesine hem alışveriş merkezlerine her türlü ulaşım olanağı sağlamışken, dışardan borç almayı bırak komşu şehirlere elektrik ve su satıyorken, sanayi sitesine giden iki metro hattının gerzek Sim'lere yetmemesi (tüm şehir sanayi de kaportacı aq, her gün oraya taşınıyo) ve bu arada sanayi sitesinin üstüne yağan toksik yağmur nedeniyle belediye başkanlığından acımasızca atılabiliyorum da 15 yıldır Ankara'nın başında olan İ. Melih Gökçek, alt yapıyla ilgili hiç bir sorunu çözmemiş, Ankara'nın zinhar trafik olmayacak arka sokaklarında dahi trafik olmasına neden olan köprülü kavşaklar yapmış, halkı kobay yerine koyup sonra bunu pişkin pişkin açıklamış olmasına rağmen, canlı yayına çıkıp hakkındaki yolsuzluk iddialarına tek bir kelime bile cevap vermeden ağzından tükrükler saçarak "sen kendine bak, partine bak" dışında hiç bişi söylemeden ayrılmış olmasına rağmen bu ülkenin başbakanı tarafından hala nasıl başkentin büyükşehir belediye başkan adayı olarak açıklanır ve de açıklanmasını geçtim hala ankara'da seçimin en olası galibi olarak kendisi görülür? Ankara halkı, sanal 3-5 Sim'den daha mı salaktır?