Nisan 25, 2010

72 - batman

thomas'tan olma nancy'den doğma bruce wayne adlı zengin insanın, kendisini kahraman ilan etmesi üzerine gotham city'de yaşanan bazı olayları konu alan bu çizgi roman (tim burton'dan daha başarılı filmleştiren olmadı, olamaz) batman rumuzlu bu burjuva'nın sevimli gösterilmeye çalışılmasından başka bir hikaye olamadı gözümde. batmobile'in arkasına "hayvanım ama para bende" yazsa yadırgamam bu şahsı. Joker'in karizması, Penguen'in sevimliliği, Twoface'in insanlığı, Poison Ivy'nin dürüstlüğü(:P) karşısında, bruce'un tamamen halkı kandırmaya yönelik gösterileri zaten batman'in neden gotham'da sevilmediğini açıklar hepimize. batman'in fedakarlık yapıp suçları üstlenmesi ve kötü adam gibi görünüp yüreğimizi dağlaması ise tamamen kendi egosu ile ilgilidir, beni zerre bağlamaz. o kadar paran var, ne diye hayatını tehlikeye atarsın be adam. ananı babanı öldüren joker kadar zeki olmadan, yeşil dolarlarına güvenip de kahraman donu giymeyeceksin.

gelecek bölüm: örümceğe kendini ısırtıp kahraman olmak

Nisan 23, 2010

Kryptonite (3 Doors Down)

çizgi roman, film, dizi sıralaması ile arz-ı endam eden Clark Kent arkadaşın aslında düşündüğümüz kadar dürüst, tarafsız ve iyi olduğunu düşünmediğimi üzülerek açıklıyorum. tüm bu kahramanlık hikayelerinin içinde adam gibi adam olan lex luthor'a yapılan haksızlık gerçekten gücüme gitmeye başladı.
kişilik analizi yapabilecek kadar clark'ı tanıyan insanlarız hepimiz. kimseye güvenmeyen, kendisini saklamak konusunda yalan söylemekten çekinmeyen ve çevresindeki insanların da yalan söylemesini isteyen süper kahramana karşılık yalanı dolanı, parası araştırmaları ortada olan, yardım edebildiği her konuda çevresindekilerin yardımına koşması ile takdirimi kazanmış olan lex'in tırnağı olamaz süperman.

alnına sarkmış saç tutamı, mavi tayt üstü kırmızı donu ve masmavi gözleri ne kadar "karizmatik" olsa da insanda önce kişilik olacak kardeşim, özelliklerinin arkasında duracak, en sevdiği insanları kandırmayacak, herkesin güvenini kazanmaya çalışıp da millete sahte kişilikler sunmayacak. bir kurşundan daha hızlı koşmak, bir dağdan daha yükseğe zıplamak ya da bir trenden daha güçlü olmak değil kahramanlık; özünle sözünle bir olmaktır (lex gibi). kryptonite karşısındakinden daha zavallı işte süperman bu yüzden, yalan söylediği onca insan karşısında.
kötü adam olmak acaba gerçekten kötü mü?


ps: batman'le de ilgileneceğim hemen

Nisan 21, 2010

fikri hür vicdanı hür



arkadaşımın arkadaşından çaldım resmi, telif hakkı olmasa bari

Nisan 07, 2010

oldies day

sanki yaşamışım gibi, arada bir geçmiş günlerin özlemini duyarım. taş devrinde yaşayıp para derdi olmayan bir mağara kadını olmayı özlerim bazen, arada büyük bir boşluktan sonra -bu ara dediğim öyle çok da matah olmayan devirler bence- 70'leri özlerim, bana dünyanın gördüğü en güzel yıllarmış gibi gelir hep. belki de müziklerinden ve hippilerinden dolayı bilemiyorum (beni hippi sanan insanlar olduğu için de seviyor olabilirim). o yılları yaşamış insanlar hep gözlerinde bir pırıltıyla hatırlar ya onun etkisi belki de. gençlik yıllarını hatırlıyor, tabi pırıltı olacak ama başka türlü geliyo bana. sonra bi de çocukluk yıllarımı özlerim ki özlediklerim arasında tek yaşamış olduğum dönem bu. biz büyüdük ve kirlendi dünya tribine girme yaşıma geldiğim için mi bu zamanları sevmiyorum acaba ve bu dönemin çocukları da 2000leri mi özleyecek? çok saçma, özlenir mi bu yıllar? beterin beteri var diye buna diyorlar di mi? ilerisi bundan da kötü olacak ki bu günleri bile özleyeceğiz.

cep telefonu olmadan birbiriyle buluşamayan insanlar, internet olmadan bilgiye ulaşamayan öğrenciler, mp3 oynatıcı olmadan müzik dinleyemeyen gençler. nesini özleyeceksin ki bu yılların?
küçükken dışarıda oynamak diye bi kavram vardı, hala var mı bilmiyorum çünkü hiç dışarda oynayan ve hava kararınca evine çağrılan çocuklar görmüyorum. biz dışarda toprağı ıslatıp kubbe şeklinde ocak yapar onunla bile oynardık. o zaman annem oynadıkları arabaları dedemle birlikte yaptıklarını anlatırdı da ilkel gelirdi bana. keşke diyeceğim kimin aklına gelirdi o zaman?
küçükken büyümekle ilgili düşündüğüm tek şey boyumun uzamasıydı ve bir insanın boyu nasıl uzar aklım almıyordu. herkes bir zamanlar bebek olduğuna göre yaklaşık 50 cm'den 1.80'e falan ulaşmıştı babam, nasıl olabilirdi ki bu? keşke büyümek sadece boyumun uzaması olsaymış diyorum şimdi. tek derdim bu olsaymış.
dertlendim işte. şerefe!

Nisan 02, 2010

çizgilim

aslında çocuklara yönelik yapılmış olsa da yetişkinler tarafından düşünülmüş olmaları nedeniyle bir çok çizgi filmin eşek kadar olmuş bizleri ilgilendirdiğini düşünmemin, çizgi film izlemeye devam ettiğim için kendimi aklamaya yönelik bir düşünce hilesi olduğunu yüzüme kim vuracakmış şaşarım.
adını zikredip onurlandırmak istemediğim bir genç gsm hizmetinin sessiz sinema oyununu oynayıp vücudumdaki tüm sinir uçlarını uyaran bir hissiyatla kendime gelince rugrats'ı hatırladım aniden.

Angelica Pickles'ın hayranı olarak izlediğim dizinin en sevdiğim bölümlerinden biriydi sessiz sinema oynayıp deliye dönmüş Stu'nun, Howard'a küstüğü bölüm. Angelica'nın başı çekmediği nadir güzel sahnelerden biriydi ve Howard orada "oscar"lık bir salak rolü oynamıştı. akademiye küsmemde, Johnny Depp'ten sonraki en önemli neden, bu oyunculuğun taktir görmemiş olmasıdır. animasyonlara ödül verip de rugratsı dışarıda bırakan akademinin gözümde polis akademisi 6 kadar değeri yoktur, gerisini akademisyenler düşünsün.
yine kendimi düze çıkarmak için değil de çizgi filmlerde çocuklara hitap etmeyen espirileri açığa çıkarmak için bir örnek geldi aklıma. disney çizgi filmlerinden birinde, çatısı akıtan bir evde yağan yağmurdan gelen suları tencere tavaya toplayan bir ailenin, tavan akıntılarından birinin altına süzgeç koyup, süzgeçin her deliğinden fışkıran suya bir fincan koymuş olmaları bence ergenliği geçmiş çizgi film izleyicileri için düşünülmüş bir espiridir, saygıyla arz ederim.