Aralık 30, 2009

2009 bitti

kocaman 2009 da bitti. önceden 60lar 70ler 80ler diyorduk ya şimdi de 10lar mı diyeceğiz acaba. benim en büyük derdim bu 2010 ile ilgili. bir de tabi ülkenin durumu var, maddi olanaksızlıklar, savaş, vs.
ama tüm bu olanlara rağmen insanlarda tuhaf bir mutluluk oluyor yeni yıl geldiğinde nedense. bi iyi dilekler, bi anlamsız gülüşler, bi parasızlığa rağmen çılgın eğlence planları. gerçekten iyi bir şey mi ki sürekli yeni bir yılın gelmesi bilemedim. benim yeni yıl ile ilgili beklentim ise:

Aralık 21, 2009

those were the days -1-

arkadaşlarla tv izleme aktivitelerinden birinde küçük çocukların şarkı söylediği bir program izledik geçen gün. konuklar arasında suat suna vardı, ilk çıktığı zamanlarda olduğu kadar sakin ve hüzünlü yüz ifadesi ile yeni albümünün reklam gezisine çıkmış. onu görünce aklımıza, 90'ların başındaki pop furyasında patlayan şarkıcıların çıkış şarkılarını -internet yardımı olmadan- hatırlama şenliklerimiz geldi. biz bilgisayar öncesinde çocukluğumuzu yaşadığımız için tuhaf şeylerden zevk alan bir nesil olarak görülüyoruz yeni yetmeler tarafından.
örneğin kudra insanı ile en büyük eğlencemiz ansiklopedi okumak. akşam oturup ertesi sabahki finale çalışmamız gerekirken, elimize ansiklopedi alıp rastgele bir sayfa açıp ordan bir başlığı okurduk sırayla ve çok eğlenirdik. şimdi her meydan larousse gördüğümüzde endorfin salgılamamız da pavlov'un deneyinde zil sesine salya akıtan köpek gibi şartlanmış olmamızdan kaynaklanıyor. o lacivert cildi, o birinci hamur beyaz kağıdı, o siyah mürekkep kokusu...
işte çıkış şarkılarını hatırlama şenlikleri de böyle bir eğlence. şarkıları hatırlayıp bağıra çağıra söylediği zaman da insan beyninin ne kadar devasa bir depo olduğunu fark ediyor insan. sözlerini bildiğini bile bilmediğin bir şarkıyı ezbere söylemek tuhaf bir duygu.
en kolay hatırlanan tarkan, kenan doğulu, sertab erener gibi hala aktif olarak şarkıcılık hayatına devam edenler oluyor bu arada. ama o suat suna o kadar zorladı ki, gözlerimizden yaşlar akmaya başladı hafızayı zorladıkça. adamın tüm klibi gözümüzün önünden film şeridi gibi geçti ama sessiz film olarak geçtiği için en sonunda, aşırı meraktan, internete bakmaya karar verdik. tam ben google'a danışacakken arkadaşın ağzından şu sözler döküldü:
"gel dedim benimle gelmedin,
bana aşkını ver dedim, çok şey mi istedim.
gel dedim benimle gelmedin
ansızın çektin gittin"
o gece huzurlu uyuduk...

not: kıl oldum abi, yaparım bilirsin, sakin ol, benimle oynama, hey corç, hadi yine iyisin, yeter ki onursuz olmasın aşk, seni aldattım, abone ve daha niceleri...

Aralık 11, 2009

yazar bi yazar bi yazamaz

1. google hala'ya "deniz baykal" görselleri sorduğunuz zaman ilgili arama teklifi "devlet bahçeli" oluyor. ad ve soyadlarındaki "de" ve "ba" benzerliği nedeni ile mi bu teklif sunuluyor yoksa google bize bir mesaj mı veriyor bilemedim. üstüme de alınmadım açıkçası mesaj varsa da bana mı var? kendileri düşünsün, ben görevimi yapıp bunu bildirdim. (aynı şey tam tersi için geçerli değil. ev ödevi: mantıkta "ise" ile "ancak ve ancak" farkını araştırıp öğrenelim.)

2. "google'da kendini arama" sanırsam herkesin yaptığı bir şey. eğlenceli sonuçlarla karşılaşmak da cabası. işte bir örnek. googleda ad-soyad arattım -ki az bulunan bir adım var- ve facebook üyesi bir adaşım (soyadaşım aynı zamanda) ile karşılaştım.

3. edebi açıdan kısır olan bu dönemde kendime farklı eğlenceler bulmak, boş zamanımı iyice boşa harcamak konusundaki üstün başarım beni nerelere götürecek bilmiyorum. yeniden yazı yazabileceğim günlerin özlemi ile "google ile ikili ilişkiler" başlığını burada bırakıyorum.

Aralık 06, 2009

"etnik kökenli" birlikte yaşama salatası

malzemeler: asırlardır bir arada yaşayan çeşitli insanlar, askeri darbe, kan, kin, konu ile ilgili saçmalayacak birileri.
asırlardır bir arada yaşayan halklar ilk önce birbirlerine karşı kinlendirilir. bazı etnik kökenlerin dilleri konusunda itina ile yasak koyacak bir askerin yönettiği bir darbe ile ülkede üst kimlik alt kimlik gibi anlamsız bir tartışma ortamı hazırlanır. bundan bir kaç yıl sonra bir etnik kökene mensup olan başbakan, cumhurbaşkanı olup bu ülkede biz neden kendi dilimizi konuşamıyoruz diye açıklamalar yapar, oysa halk yasak olmasına rağmen kimin hangi dili konuştuğunu, kimin hangi kökenden geldiğini o zamana kadar pek umursamamaktadır. bu umursamazlık işe gelmediği için bunların muhakkak karşılıklı olarak kızmalarını sağlamak çok önemli çünkü sadece bu sayede kan elde edebiliriz ki salatanın ana malzemelerinden birisi de budur.
bu ortam kendi haline bırakılarak yıllar geçmesi beklenir ve askeri güçler ile -farklı kökendeki vatandaşları temsil ettiği iddia edilen ancak hiç alakası olmayan- bir örgüt arasında çatışmalar artarak genç insanların ölmesi sağlanır ki dikkatler buraya çekilsin ve tüm halk bu olayla ilgilenip gözlerini kin bürüsün. olmayan bir terör ve olmayan bir faşizm işte böyle yaratılır. sonra bir gün adamın biri çıkıp açılım yapalım, haklar verelim diye salatanın sosunu hazırlar. normalde özgür değilmiş de özgürlük verilecekmiş ortamı bu şekilde hazırlanır.
sonra büyük bir düşünür bulunur - evinizde düşünen biri yoksa onun yerine bir popçu kullanmakta sakınca görmüyorum çünkü bu salatayı elimizdeki malzemelerin amaç dışı kullanımıyla hazırlayıp ekstra masraf yapmıyoruz- bu kişiye "ben gençken gaza gelip yanlış yapmışım, şimdi olsa yapmazdım. hükümetimiz bize birlikte yaşamayı öğretiyor" dedirtilir. bazı insanlarla birlikte yaşayabilmesi için eğitim alması gereken bu popçu en son olarak bir de etnik dilde türkü falan söylerse salata tadından yenmez..
hadi eller havaya, oturmaya mı geldik?