öykü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öykü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şubat 17, 2009

horrible countdown of a pointless life

yazdığım bir film senaryosu var, peter jackson’ın çekmesini istediğim. türü fantezi, bilim kurgu. böyle söyleyince elinde kamasutra kitabı olan robotların şekilden şekle girdiği bir film gibi görünse de göze, bi iki misyoner dışında bişi yok.

hayatta hep dimdik duran, savaşçı ama ağlak bir dişi robot, sürekli depresyonda olan bir erkek robot bi de zaman makinesi. depresif robotun adını zamanında douglas adams, marvin olarak koymuş olduğu için ölüye saygıdan dolayı bu adı kullanmam otostopçu’nun galaksi rehberinden fikir çaldığım anlamına gelmediği gibi ağlak dişinin de tabi ki yüzüklerin efendisi’ndeki eowyn’le alakası yoktur. zaman makinesiyle orta dünyaya giden kahramanların, yaşadıkları umutsuzluk ve inançsızlık nedeniyle aslında kurtarabilecekleri geleceklerini mahvetmeleri ve tüm evrenin yok olma tehlikesiyle burun buruna gelmesi geri sayımı başlattığında, ulu yönetmen peter’ın çektiği muhteşem savaş sahneleri ile süslenmiş yeni zelanda toprakları kana doyacak. şafak sökerken nazikçe koşan el-myra, doğan kırmızı güneşi görünce omzundaki kargaya şık bir kafa hareketiyle dönüp “kızıl bir güneş doğuyor, dün gece çok kan dökülmüş” diyecek… tüylerim diken diken oldu, o derece etkileyici bir sahne bu.

Şubat 03, 2009

kurnaz karga - yavru ceylan

eğer bülbül gibi şakıyan bir karga görürsen "ay bu karga ne kadar farklı, ne güzel şarkı söylüyo" demiceksin, "bak sen kurnaza, tavlamak için nasıl da bülbül taklidi yapıyo" diceksin.
yanlışlıkla bir çok hayvanın bulunduğu kocaman bir kitabın içine düşen yavru ceylan, etrafı gezinip, eğlenip oynarken; bülbül gibi şarkılar söyleyen bir karga ceylanı fark edip etrafında dolaşmaya başladığı zaman, küçük ceylan, bu karganın kitabın dışında da hayatında olabileceğini ve kitabın dışındaki görkemli ormanda hayatları boyunca birlikte uçabileceklerini bilemezdi.
her şey masal gibi giderken, karga, bülbül sesiyle ceylana şarkılar söyleyip güzel gözlerinden, mis kokusundan bahsederken, kargaya deli gibi aşık olmuş olan ceylanın karganın kanatlarına tutunarak uçtuğu bu yeni hayatta yaşadığı mutlulukla başının dönmüş olması, hayatının geri kalanında sürekli bir baş dönmesi ve mide bulantısı yaşayacağı anlamına gelmez bilakis, iki üç kadeh tatlı tatlı bişiler içmiş de çakırkeyf olmuş bir baş dönmesi ve sürekli gülümseyen bir suratla yaşayacağını gösterir.
kalbindeki mutluluğun suratındaki yansıması olan bu gülümsemenin aynısının, karganın da yüzünde olduğunu gördüğü sürece, karganın kanatlarında gittiği her yerin sihirli olacağının farkında olan ceylan, karganın peşine takılıp ormanın en uzak, en bilinmedik, daha önce hiç gitmediği en korkulan yerlerine gitmekten çekinmeden, hayatının kalanında hep bu çok sevdiği kargasıyla yaşama kararı almış ve onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
gökten düşen üç elmanın, kimin kafasına düşüyosa onun zevkine göre; benim kafama düşeninse yeşil, ekşi ve sulu olmasını dilerim...

Ocak 24, 2009

öykü denemeleri: I


bir kargaya aşık olan küçük bir kızın hikayesi. pek yakında

Ocak 16, 2009

Büyük Muharebe

Uzun zaman önce, o zamanların en güçlü, en başarılı, en çevik, en korkunç ve en acımasız şövalyesi olan Lord O’nion ile giriştiğim bir kavgada aldığım bir yara var. Üstünden bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen boylamasına uzanan bu yara içten içe sızlamaya, dokundukça acımaya devam ediyor.

Hayret şey doğrusu bu kadar zaman sonra bile ilk günkü kadar canımı acıtan bir yara almış olmam, dövüş sırasında gözlerimden yaşlar gelerek acı içinde kıvranmış olmam ve dokundukça iliklerime kadar hissettiğim, acısı kemiklerimi sızlatan böyle bir yara ile yaşıyor olmam bile Lord O’nion hakkında kötü düşünememe neden olmuyor. Ama benim geldiğim yerde bilge büyüklerimizin her zaman söylediği bir şey vardır: “Senin düşmanın olması bir kişiyi kötü yapmaya yetecek bir sebep değildir. Çünkü sen de onun düşmanısın ve bu senin kötü biri olduğunu göstermiyor.” İşte biz bu nedenle benim geldiğim yerde düşmanımıza da saygı duyarız. Bende bıraktığı bu yarayı bir yana bırakıp, artık hayatta olmayan sevgili Lord’a saygılarımı sunuyorum. R.I.P

(yani demem o ki, geçen gün soğan doğrarken baş parmağımı bi kesmişim boydan boya, daha da kapanmadı yarası. Habire limon suyu, domates suyu, tuz filan giriyo yaranın içine, acıyo da acıyo. Kemiklerim sızlıyo valla ya. Tuzlu çekirdek yemek de bir işkence oldu bu yüzden. Dün akşam acılar içinde bi poşet çekirdeği nasıl bitirdiğimi bi ben bilirim bi de elini kesip de tuzlu çekirdek yemeye çalışanlar)