Temmuz 27, 2009

zınısım adnıkraf ninekilhet

tüketiciyi koruma kanunu adı altında alkol reklamlarıyla ilgili yapılan düzenlemeler tüketicinin haber alma, yeni ürünlerden haberdar olma özgürlüğünü kısıtlarken, yayınlanan tebliğ içeriği yine bir türkiye klasiği olarak güleriz ağlanacak halimize örneği olarak çıktı karşımıza. sinemalarda alkollü içki reklamları 18 yaş sınırı olan filmlerde ve film bittikten sonra gösterilebilecek. porno izlemeye gidersek mesela -üç film birden devamlı- sonunda oyunculara ve çekim ekibine göz attıktan sonra bir rakı reklamı görcez. ama su yok, peynir yok, balık yok, kavun yok... çünkü alkolü yemeklerle birlikte anmak yasak. çilingir sofrası yasaklandı ülkede. bira yanında cips yok, çerez yok, patates kızartması yok. kafir misiniz yahu, alkolün yanında nimetin işi ne?
düzenli şarap içenlerin (sözüm alkoliklerden dışarı) daha az kalp krizi riski olması gerçeğini söylemek yasak, özendirmemek için; rakı içip de gripten yırtmak yasak, ağrıyan dişe alkol basmak da yasak. alkolsüz ıslak mendil kullanacak herkes. yakında ameliyatlarda lokal-genel farketmez, anestezi yasak! sen beni günaha mı sokmak istiyorsun bre doktor? canlı canlı kes, alkol bize ters...
şimdi asıl bomba: alkollü içki reklamlarında gençlerin(tamam bunu anladık) ve genç gösterenlerin(nası yani) oynatılması yasak. genç gösterme kriteri nedir ki? yani annem 55 yaşında ama genç gösteriyor. baksan 40 dersin. bu durumda alkollü içki reklamında oynayamaz mı? oysa bizim geçim kaynağımızdı bu. genç gösteren ne demek?
bir de ünlülerin oynaması yasak. ünlüler alkolle örnek olmasınlar, biz ünsüzler kendi aramızda takılırız zaten, ünlüye ne hacet?

Temmuz 25, 2009

çocukluk-1

herkesin kendi vücudunda sevdiği, beğendiği bir yer vardır sanıyorum, çok büyük bir narsist değilsem. ben en çok yüzük parmaklarımın tırnaklarını severim mesela (işaret parmaklarımınkileri de hiç sevmem). özellikle de biraz uzatıp parlatıcı sürünce pek güzel görünürler ama bu sevgimle ilgili tuhaf bi sorunum var, çok küçükken anlatılan bir hikaye yüzünden.
bir geyik göl kenarında kendini hayran hayran izlerken içinden de boynuzlarının ne kadar güzel olduğunu düşünürmüş. uzun uzun bakarmış boynuzlarına ve iç geçirirmiş, böyle güzel boynuzlarım var ama şu bacaklarımın çirkinliği beni çok üzüyor diye. bir gün yine boynuzlarını övüp bacaklarının çirkinliğine takılmışken bir aslan saldırmış zavallı geyiğe, geyik olanca hızıyla kaçmaya başlamış. o beğenmediği bacakları o kadar çevikmiş ki aslanı epey geride bırakmış, dönüp bakmış aslan devam ediyor koşmaya. tam hızlanmaya başlayacakken boynuzları bir ağacın dallarına takılmış ve uğraştıkça daha da çıkılmaz bir hale gelmiş. o sırada geyiğe yetişen aslan zavallıyı bir güzel yemiş.
birincisi küçük bir çocuğa anlatılacak hikaye mi şimdi bu? güya ders veriyor bak beğenmediğin şeyler aslında çok işlevsel olabilirken, beğendiklerin sana zarar verebilir diye ama son cümleyi duyan çocuk acaba ders alabilecek psikolojide olablilir mi?
ikincisi ben bu hikayeyi dinlediğimden beri, yüzük parmaklarımın tırnaklarını sevip işaret parmaklarımınkini sevmememin başıma bir iş getireceği günü beklemekteyim manyakça.
üçüncüsü ise bence tüm hikayeler parmak çocuk gibi olmalı. çok severim o hikayeyi. bi ara onunla ilgili duygularımı da sanal aleme dökmek dileğiyle küçüklerimin gözlerinden büyüklerimin ellerinden, yaşıtlarımın yanaklarından öperim.

Temmuz 10, 2009

tepeden bakmak


sanat için yerlerde sürünmek...


her şeyi üstten çekmek istemek...

Temmuz 03, 2009

miscellaneous

- korkunun trafiğe faydası yokmuş.
- son 5 gündür en anlamsız saatlerin trafiğine girip şaşkınlık, panik ve heyecan içinde araba kullanmak kilo verdirmiyormuş.
- park etmek kesinlikle ayrı bir yetenek gerektiriyormuş.
- fotoğraf çekmek kesinlikle çok eğlenceli bir işmiş.
- minicik bebekleri çekmekse apayrı bi zevkmiş.
- yeni ortamlara girmek insana enerji veriyormuş.
- ankara'da bi sürü iyi insan varmış.
- elde bluz dikmek çok uzun süren bir işkenceymiş (kesinlikle bi makina almalıyım).

kendime not: yazın ankara'nın bekçiliğini yapmayı alışkanlık haline getirmemeliyim.

özet: doğum ve bebek fotoğrafçısı olma yolunda emin adımlarla ilerlerleyen bir garip el-myra'yım, bekleyin bebekler ben geliyorum