Temmuz 30, 2010

311,15 kelvin

ankara'daki anlamsız sıcağı anlatmaya artık santigratlar kifayetsiz. yaşanan bunalımı yüzlerce derece ile ifade etmek için ben kendi çapımda kelvin'e geçtim.
pazar günü daha da sıcak olacağını duymuş olmanın üzüntüsü ile insan evrimi konusunda yeni bir öneri yapmaya karar verdim. bundan sonra insan türü 30° ile 10° arası ısıyı (celsius) hissedecek şekilde evrimleşerek aşırı sıcak ve soğuktan muaf olmalı.

Temmuz 25, 2010

iq

bi sürü para verip aldığın bir eşyayı yakıp dumanını soluyarak kanser olma riskini anormal derecede artıracaksın ama yine de sürekli gidip alıp yakıp dumanını havaya salarak bu şeyi tüketeceksin dendiği zaman sigara içmenin aptallığı nasıl da insanın yüzüne vuruyor. aptallığa bakar mısın, para veriyorsun, yakıp yok ediyorsun ve bu arada vücuduna inanılmaz zarar veriyorsun. hiçbir hastalık olmasa bile nefes darlığı başlıyor, merdiven çıkınca kalbin kulaklarından fırlıyor, ağzının kokusu bok gibi oluyor, koku alma duyusu köreliyor ...
tüm sigara tiryakilerinin en büyük umudu kansere çözüm bulunması sanırsam. sigarayı bırakayım demeyip tıp buna bir çare bulmalı diyen manyaklar olarak pm ya da jt'nin kârlarını katlayarak organlarımızı çürütüyoruz.
yardım çığlığı mı bu acaba :)
yazan: sigarayı bırakamayacak kadar iradesiz bir insan

Temmuz 23, 2010

dünyanın en yorgun elmyrası

hem değişiklik yapmadan oturamadığım için hem de sigara içilen bir salonumuz olduğu için badana yaptım dün. şu anda ayak serçe parmağımın kasları bile hamlamış durumda ve acı içinde kıvranırken muhteşem salonumuzda dinlenmeye çalışıyorum. duvara saat yapmak için malzeme araştırcam ama ayağa kalkmak dünyanın en zor işi.

Temmuz 12, 2010

benim için kpss neyse

hollanda için dünya kupası odur. hemen hepsine katılıyoruz, herkes büyük beklentiler içine giriyor ve genelde finalde s.ki tutuyoruz. hollanda, türkiyede yaşasa devlet memuru olamazdı demek ki.
bu arada ben kpss'ye yine girdim, hollandanın aldığından farklı bir sonuç beklemiyorum. amsterdamda yaşamayı hak ediyorum artık, alın beni yaa

Temmuz 01, 2010

once upon a time in time

yaya olarak ya da bir araçla yol alırken karşı yönden gelen başka bir hareketliyi görmeye çalıştığım, onunla ilgili bir ayrıntı gözüme takılıp da emin olmak için incelemek istediğim anda ikimizin tam ortasına bir ağaç ya da ortalama genişlikte bir sütun girer; karşılıklı ilerleme hızımız, uzaklığımız ve bakış açım itibari ile tam olması gerektiği yerde olan bu engel kocaman insanı hatta eşek kadar arabayı görmemi mükemmel şekilde engeller. işte bu sadece bana oluyor olamaz, herkesin başına geliyor olduğundan eminim.
aslında iğrenç espri diye hakir gördüğümüz bazı durumların gerçek olduğunu bu yolla anlıyorum. örnek olayın iğrenç esprilerdeki yansıması ise "sen hiç ağacın arkasına saklanmış bir fil gördün mü" sorusudur. göremediğimize göre iyi saklanmıştır. demek ki yalnız değilim.

bununla birlikte, sadece kendimde olduğunu düşündüğüm bazı durumların yaş ilerledikçe aslında birçok kişide olduğunu öğrenmek yıktı beni. böyle bitanecik, farklı; siz nasıl diyor, "unique" bir insan sanıyordum kendimi küçükken. sadece ben yatarken hayal kurardım, kaldırım taşlarının çizgilerine basmayan benden başka insanlar yoktu, evde yalnızken kendi kendine konuşan tek insandım dünyada... büyümek hiç güzel gelmedi bana diğer insanlardan farksızlaşmaya başladığım için. sonra sonra farkımı koydum ortaya orası ayrı.

bir de buluşlar yapardım, her alanda mucit bir çocuktum. örneğin beddua diye bir sözcük bulmuştum, şimdi bazılarına tanıdık gelebilir ama küçükken ben bulmuştum bu insanlara kötülük eden dua sözcüğünü. hatta biraz büyüyünce insanların söylediğini duyup yaşadığım travmayı atlatamamış olabilirim.

kiremit tozu karışımlı güzellik maskesi formüllerim vardı küçükken şimdi kille yapılıyor bu maskeler. kesinlikle benden çalınan bir formül. biraz erken davransam çok pis zengin oluyormuşum amk.

*başlığı süprüz şarkıya bağladım, her yere şarkılar koydum, kendimce eğlendim