Haziran 22, 2009

bugün ne pişirsem

zeytinyağlı fasulye: dünyanın hiçbir yerinde havalar böyle sıcak olmamalı.küresel ısınmanın önüne geçmek için evlere ve iş yerlerine klima taktıran tüm insanları eshefle kınıyorum. bu yaptığınız yalnızca bireysel ısınmanın önüne geçmek yanında, bi de sağlıksız. klima soğuğu çok pis çarpar adamı, hasta olursunuz hepiniz. yaz geldi atlet de giymiyo insanlar; beli, böbreği, ayakları üşütür, kısır bir nesil yetişir benden söylemesi.

şehriyeli pirinç pilavı: yaz tatilini ucuza kapatmak isteyen her insan gibi birkaç arkadaş birleşip ev kiralamayı düşündük. bi kaç yüz liralık alışverişle de tüm tatil paşalar gibi yer, tosunlar gibi içeriz dedik ama geç kalmışız. güzel ve ucuz evler hep tutulmuş doğal olarak. hem pahalı hem kötü görünen evlerin sahipleri de şımarmış afedersin. günlük bi ton kira alıyo bi de diyo ki temizilik, su ve elektrik masrafları dahil değil. e günlük 150 lira kirayı neye alıyon o zaman? insan der ki o masraflar benden, abartmadan kullanın.

çoban salata: 1 temmuzda Ice Age: Dawn of the Dinosaurs geliyo. uzun zamandır sinemaya gitmiyordum, korsana yönelmiştim. maddi olarak kendi cebimizi düşünmemiz lazım bu zamanda. ama her film için de aynı şeyi düşünmemek lazım. bazı filmler önce sinemada izlenmeli, sonra çok istersen evde tekrar izlersin. bi de Transformers: Revenge of the Fallen geliyo bu haftasonu. optimus prime'ı seviyoruz.

tatlı olarak tiramisu: ölmeden önce muhakkak yapmanız gereken 100 şey gibi listelerden nefret ediyorum. o listedeki tavsiyelere uymamaya çalışıyorum. tabi pek zor olmuyo bu.

el-myraanım ile yemek köşemizin bugün de sonuna geldik, sevgiler saygılar...

Haziran 21, 2009

bölünme

el-uno: birinci kişilik, çizim konusunda yetenekli. çok başarılı, dünyaca ünlü bir illüstüratör ve sinema, sinema tarihi, filmler konusunda uzman.
el-due: ikinci kişilik dikiş konusunda bir numara. moda dünyası onun gibi bir yetenek daha görmemiş, tüm ünlü markalar peşinde ve sporla ilgili hemen her şeyi biliyor, her türlü karşılaşmayı izliyor.
el-tre: son kişilik de edebi yönü kuvvetli muhteşem bir yazar. her yazdığı kitap kapış kapış satılıyor, insanlar geceden kuyruklara giriyor alabilmek için ve tarih konusunda bir uzman.
kapak tasarımını el-uno'nun yaptığı kitaplarının imza günlerine, el-due'nin diktiği muhteşem kıyafetleriyle katılan el-tre, hayatından en memnun olan kişilik.
ancak amerikan filmlerinden öğrendiğimiz şey, kişilik bölünmesi olan insanların bu kişiliklerinden birinin muhakkak kötü/cani/katil biri olması ve diğer kişilikleri bastırarak tek başına ortaya çıkmaya çalışmasıdır. şimdi bunlardan hangisinin kötü olduğunun kararını veremem, hepsi benim kişiliğim, hiç insan kendi kişilikleri arasında ayrım yapabilir mi?
katil olmaya en yakın kişilik el-due ama diğerlerine baskın olabilecek kişilik el-tre. el-uno ise gayet cin/kurnaz olabilecek kapasiteye sahip bence.
işte tüm bu karmaşa içinde onlar birbirlerini yiye dururken el-myra üste çıkıp, tüm bu yeteneklerin ve uzmanlıkların bir kısmını kendinde toplayarak tek başına hepsinin lideri olmuş ve onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Haziran 17, 2009

aylak bakkal taşş.klarını tartarmış

haber sıkıntısı çekilen, hiç bir olay olmayan, ekonominin tıkır tıkır işlediği, kimsenin cinnet geçirmediği, herkesin zeki ve çalışkan olduğu(!), tüm seçmenlerin seçimlerde oy kullanıp da herkesin oyuyla başa geçmiş bir iktadarın yönettiği, kurucusunun doğru ve modern ilkeleri doğrultusunda demokratik bir sisteme sahip ütopik bir ülkede yaşıyor olsaydık bile, herhangi bir gazetenin şunu haber olarak vermesine şiddetle karşı çıkıp ülkenin düzenini bozacak, cinnet noktasında tepkiler verirdim.
adam hem zenci, hem amerika'nın başkanı hem de bir vuruşta sinek öldürebiliyor yahu. grimm kardeşlerin cesur terzisini anımsatan bu hikayenin ana fikri -cesur terzinin aksine- aklını kullanmamak işte içinde bulunduğumuz bu ülkenin durumuna düşmemize neden olur. obama tek vuruşuyla dünyayı sallaya dursun, biz de daha "Gli'yi sevdi yaa, nasıl içten nasıl samimi nasıl sevecen bir insan. hem adı da hüseyin ayol, bizden sayılır" diyip mutlu olalım.
mayın temizleme ihalesi kaş göz arasında halledile dursun, biz daha tsk'nın içinde, türkçe dersinde kompozisyon yazar gibi (kırmızı kalemle?)* akp ve güleni bitirme planı başlığı atılmış belgeyle ilgili konuşup asıl çalışması gereken organlarımızın yerine kaba etler tabir edilen iki loplu organımızın düşünmesine izin verelim ve hatta onun da üstüne oturmak suretiyle aslında onun bile düşünebilmesini engelleyelim ki bundan yıllar sonra filistinliler gibi topraklarımız için yahudilerle savaşmak zorunda kaldığımız zaman aslında hatanın kendimizde olduğunu hatırlamadan, bir türk dünyaya bedeldir gazları eşliğinde kahramanlık öyküleri yazalım.

*belgenin aslı olmadığı, dava konusu olay fotokopilerle geliştiği için başlığın kırmızı kalemle atılıp atılmadığını bilemiyoruz.

Haziran 15, 2009

türkçe sözlü hafif batı müziği

her yerde kar var: her türlü hayalimin gerçek olması durumunda çelişkilerle dolu bir hayatım olurdu; bu yüzden de sen daha ne istediğini bile bilmiyosun, önce karar ver de öyle hayallerine kavuş diyen iyilik melekleri var sanırsam beni dinleyen. ama madem iyilik meleğisin aradan tutarlı olan hayalleri seçip mutlu etsen bu garibi ne olur?
resimdeki gözyaşları: en sevdiğim çocuk masalı parmak çocuk olmuştur hep. geçenlerde dost kitabevinin çocuk kısmını gezerken masallara göz attım bi, parmak çocuk'un benim zamanımdaki gibi anlatılmadığını gördüm. masallar zamanla değişebilirler mi? benim bildiğim parmak çocuk, çocukları olmayan bir ailenin dualarının kabul olması üzerine bir saksıdaki çiçekten çıkmıştı. yıllarca camımın önünde çiçek besledim, parmak kadar bir çocuğa sahip olabilmek için. her türlü giyim, yaşam ihtiyaçlarını karşılayabilecek planları bile yaptım. bu yaşıma geldim hala daha isterim parmak çocuğum olmasını ama çiçekten çıkcak. hatta sırf bu amaçla evimizde adını marsel koyduğumuz bir akça ağaç bonsai beslemekteyiz, belki japon bir parmak çocuk sahibi oluruz. marsel-san.
senden başka: saçma sapan korkularım var. karşıdan karşıya geçerken refüjde kalırsam arkadan biri gelip beni yola itecek diye çok korkarım.. sanki kenar kaldırımda böyle bir tehlike yokmuş gibi. merdivenden aşağı inerken burnumun üstüne düşmekten de acaip korkarım. maç izlerken futbolcuların ayağının kırılması ayrı bi kabus zaten. canlı canlı izlediğim üç kırılma olayı da var ki bu korku en gerçek olanı. yani futbolcular benim kadar korkmuyordur eminim.
aman petrol: genç nüfusun nerdeyse yarısı işsizken -asgari ücretle çalışanları da işsiz saymak türkiye ekonomisi ve türkiye'de alım gücü kapsamında pek de yanlış olmaz- vatandaşın cebinde para var diye bir cümleyi kurmayı bırak aklından geçirmek bence düşünce suçu kapsamında değerlendirilmeli.
seninle bir dakika: türkçe'de kısaltmalar konusunda edep dersimizi aldık, oturduk, ediyoruz ezber... her gördüğün a, k ve p harflerini "a" "ke" ve "pee" olarak okumayacaksın. ama "ce" "ha" "pee" diye bir okunuş vardır.
don kişot: iş aramak dünyanın en sıkıcı, en yorucu, en stresli ikinci işidir.. birincisi ise iş bulup çalışmaktır. ama dünyanın en sıkıcı, en yorucu, en stresli işini yapabilmek için hep dünyanın en sıkıcı, en yorucu, en stresli ikinci işini yapmak zorundayızdır. hani benim gençliğim, anne?

Haziran 12, 2009

yaz yağmuru


genel kurul sırasında, ankara'da kopmakta olan kıyamet nedeniyle ceylan derisi yavru ağzı koltuklarında oturan vekillerin üstüne çatı akmış, genel kurula üç beş damla nedeniyle ara verilmiş. türkiye'de sürekli damı/çatısı akan evlerde oturan insanların olduğunu bilmeyen insanlar bu damlalardan kaçmışlar. tam da kuraklıkla ilgili konuşmalar sırasında bunun olması ilginç tabi ama bu arada neşe dolu meclisimizde şakalaşan vekiller espiri yapmışlar. örnek olarak akp mersin mv. kürşad tüzmen "chp'nin üstüne yağmur mu yağdı? rahmettir rahmet.." demiş, eğlenmişler kuliste. bu olayla ilgili olarak ben chp vekillerinden genel kurula ara verilmesine karşı çıkmalarını, bulunacak bir leğen ya da kovanın akıntının altına konularak gerçekten halkın partisi olduklarını kanıtlamalarını, önümüzdeki seçimler için sevimli ve mazlum görünerek oy toplamalarını beklerdim. halkın partisi halkın davrandığı gibi davranmalıydı bence. üstüne su gelen vekiller kalkıp başka sıralara geçerek -sanki yer yok koskoca salonda, 550 vekilin tamamı gelip dolduruyo da orayı- leğene/kovaya yer açabilir, eğlenceli bir oturuma devam edilebilirdi. valla süper puan toplardı, halkın partisi olduğunu ispatlardı.

Atatürk resminin olmadığı, devlete ait tek yerin meclis genel kurul salonu olduğunu, burada ortaya yapılmış bahçecik sayesinde, Atatürk'ü anmak için atatürk çiçeği adı verilen çiçeğin yetiştirildiğini biliyor muyduk?

Haziran 11, 2009

II. sahil şeridi muharebesi

sahil şeritlerindeki belediyelerden imar ve ruhsatlandırma yetkisini alıp, buna gerekçe olarak da oradaki belediyelerin yeterli bilgi birikim ve insan kaynaklarının olmadığını gösteren yasa teklifi; sahili olmayan bir şehirde yaşayanların, kilometrelerce uzaktaki sahilleri çok daha iyi imarlandırıp ruhsatlandırabileceğini sanan insanların varlığını kanıtlama projesi kapsamında değerlendirilmelidir ki ülkede bir avuç kalmış olan aklı başında insanlarımızı da kaybetmeyelim.
seçimle ele geçirilemeyen kıyı şeridinin yasa ile işgalinin de yalnızca "kelle alma" zihniyetinin despotik bir başka uygulama girişimi olmaktan öteye geçememesi ve daha önce bodrum belediye başkanının da katkıda bulunduğu dava ile tamamlanamamış olan ilk girişimin tekrarı olması, yani girişim olarak kalması en içten isteğimdir. amin

Haziran 09, 2009

asmak, kesmek, kelle uçurmak

öyle bir ülke ve öyle bir başbakan ki, duyduğun lafları gerçekten bir başbakan söylemiş olabilir mi diye düşünmüyorsun bile. en yeni örneği de gazetelerde çıkan "bu osmanlı döneminde olsa çok kelle alınırdı" beyanatı. şimdi bunu bir başbakan söyler mi yahu diye şüpheye düşmemizi gerektirecek durum nedir?
"osmanlı döneminde bu olamazdı çünkü yerel yönetimlerde başkanlık seçimi yapılan bir rejim olmamasının yanında böyle olsa bile alınan kelleler seçilemeyen adaya değil, oy vermeyen halka ait olurdu" (şimdi bu cümleyle akıllarına kötü fikirler getirmiş olur muyum acaba diye korktum da hee).
başbakanın bu cümleyi söylediğini iddia eden kişiler, canları bitaneleri başbakanlarını kötü bir insan gibi göstermemek için de hemen üstüne basa basa eklemişler "ama sevgiyle söyledi" başbakan sevgi içinde kellelerini alırken onların da huşu içinde "padişahım çok yaşa" diye bağıracakları, gözlerinden süzülen mutluluk göz yaşlarının sel olup akacağı, minik minik müminlerin tezahüratları arasında gavur izmir'in kurtulacağı bir ütopya yaşıyorlar.
ama hâlâ daha konunun can alıcı kısmı burası değil. ne acıdır ki artık duyduğum hiçbir açıklamaya "yok canım başbakan öyle şey söyler mi?" diyemiyorum.
"ananı al git burdan"
"bak, ben sana ‘sayın’ diyorum, ‘sen’ demiyorum...”
"beni küfür ettirecekler" (son saniyede söylüyor)
"teğet dediysek sürtünerek dedik"
"çanakkale burayı bize vermezse daha çok çekecek"
by r.t.e.

Haziran 08, 2009

differential existence

değer verdiğim kişi için diğer herkesten farklı olmazsam ne anlamı var ki hayatımda benim için en değerli olan insanın yanımda olmasının? benim kimseden farklı olduğumu düşünmüyorsa ve aslında aynı gördüğü bir kaç kişiden doğru zamana denk gelmiş olmam tek farkımsa gözünde, (yıkın, diktiğiniz heykellerimi :P) yaşananlar hep yalan olmaz mı? nasıl inanırsın ki sevildiğine?

Haziran 03, 2009

carpe diem

çocukluk zamanıma, bisiklet üstünde geçen koskoca yazlara, tek derdimin akşam ezanıyla eve girmek zorunda olmak olduğu günlere dönmek istiyorum.
ilkokul yaşıma, siyah önlüklü, saçı toplu günlerime, ödevleri yapmak istemeyip de ske ske yaptığım yıllara dönmek istiyorum.
lise yıllarıma, her sınavda kopya çekmenin marifet sayıldığı ortamlara, dersanenin sıkıcı akşamlarına dönmek istiyorum.
üniversite günlerime, gamsız tasasız hayatıma, finallerden bunalmış lanet eden günlerime dönmek istiyorum.
yıllar sonra bu günlere de dönmek isteyeceğimi bilip şimdinin tadını çıkarıyorum, kendimle gurur duyuyorum.