bu şapşalı da benim arkadaş yaptı.
Haziran 30, 2011
Haziran 24, 2011
hep aynı seviyede kalmak
sene 2000: icq konuşması
el-myra: aman, ne gerek var
ares: bir umursamazlık seziyorum
el-myra: sen sezemezsin, ahmet necdet sezer
sene 2004: bir maçta oyuncu değişikliği - giren oyuncunun ismi yazar
el-myra: bi espiri yapim mi?
kardeş: off, yap hadi
el-myra: fatih tekke diyorlar iki "k" ile yazıyorlar. ehehe
sene 2008: arkadaş ile mesajlaşma
el-myra: çocuk falan istemem, herkes çocuk için mi sevişiyor?
arkadaş: niye evleniyorsun o zaman
el-myra: çocuk için mi? insandan başka, sırf zevk için seks yapan başka canlılar da var, mesela yunuslar.
arkadaş: başka?
el-myra: eğrelti otlarından başka, sırf zevk için spor yapan başka canlılar da vardır, mesela mantarlar?
el-myra: aman, ne gerek var
ares: bir umursamazlık seziyorum
el-myra: sen sezemezsin, ahmet necdet sezer
sene 2004: bir maçta oyuncu değişikliği - giren oyuncunun ismi yazar
el-myra: bi espiri yapim mi?
kardeş: off, yap hadi
el-myra: fatih tekke diyorlar iki "k" ile yazıyorlar. ehehe
sene 2008: arkadaş ile mesajlaşma
el-myra: çocuk falan istemem, herkes çocuk için mi sevişiyor?
arkadaş: niye evleniyorsun o zaman
el-myra: çocuk için mi? insandan başka, sırf zevk için seks yapan başka canlılar da var, mesela yunuslar.
arkadaş: başka?
el-myra: eğrelti otlarından başka, sırf zevk için spor yapan başka canlılar da vardır, mesela mantarlar?
Haziran 23, 2011
meşe odunu
Şu facebookunda insanlar sürekli, güzel olduğunu düşündükleri sözleri paylaşıyorlar bir süredir. Nasıl anlamlı, nasıl vurucu anlatamam. Bir kısmını, Türkçe'de olmayan harflerle yazdıkları için pek anlayamıyorum ama okunaklı olanların içerikleri öldürüyor beni.
Kadınların beğenip paylaştıkları sözler genellikle; karşısındaki insanların hatalı olduğunu ya da kaybettiklerini ima eden, karşılıklı ilişkilerde kendilerinin iyi karşısındakinin kötü olduğunu vurgulayan ya da sırtından vurulmuşluğu ve buna karşı dimdik duruşunu belirten içeriklerde. (zaten bunun dışında da "özlü söz" kalmadı neredeyse :))
"Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor.." bunu beğenip bizlerle paylaşarak hayatımızdaki insanları sorgulamamızı ve incinmeden önce önlem alabilmemizi hedefleyen kişi artık arkadaş listemde değil. Gideceğim yere kadar eşlik edip, ortada bıraktım kendisini.
"Benden nefret edenlerden nefret edecek vaktim yok. Çünkü ben, bana değer verenleri sevmekle meşgulüm.." bunu paylaşan kişi ise birinci dereceden kuzenim olduğu için maalesef hala listemde ama kendisini sevenlerle meşgul olduğu için nasıl olsa benimle ilgilenmiyor.
Facebook'un amacına en uzak kullanımı Türkiye'de sanıyorum. Eski arkadaşları bulmak, nostalji, iletişim falan çok geri planda. Arkadaş listesinde 1000lerce kişi olanlar var, yolda gözgöze gelseler birbirlerini ekliyorlar, bir daha hayatları boyunca karşılaşmayacak olsalar da, iletişim kurabilecek ortak noktaları olmasa da... Hiç tanımadığım ve tanımak bile istemediğim kişiler ekliyor örneğin, aynı lisede okumuşuz diye.
Bu kadar şikayet ediyorsam neden kullanıyorum o zaman, mal mıyım afedersin? Ne münasebet, niye mal olayım. Amacına uygun kullanıp sevdiğim ama uzakta olan, görüşemediğim özlediğim insanlar var benim de sonuçta, telefon faturaları belimi büküyor öbür türlü.
Kadınların beğenip paylaştıkları sözler genellikle; karşısındaki insanların hatalı olduğunu ya da kaybettiklerini ima eden, karşılıklı ilişkilerde kendilerinin iyi karşısındakinin kötü olduğunu vurgulayan ya da sırtından vurulmuşluğu ve buna karşı dimdik duruşunu belirten içeriklerde. (zaten bunun dışında da "özlü söz" kalmadı neredeyse :))
"Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor.." bunu beğenip bizlerle paylaşarak hayatımızdaki insanları sorgulamamızı ve incinmeden önce önlem alabilmemizi hedefleyen kişi artık arkadaş listemde değil. Gideceğim yere kadar eşlik edip, ortada bıraktım kendisini.
"Benden nefret edenlerden nefret edecek vaktim yok. Çünkü ben, bana değer verenleri sevmekle meşgulüm.." bunu paylaşan kişi ise birinci dereceden kuzenim olduğu için maalesef hala listemde ama kendisini sevenlerle meşgul olduğu için nasıl olsa benimle ilgilenmiyor.
Facebook'un amacına en uzak kullanımı Türkiye'de sanıyorum. Eski arkadaşları bulmak, nostalji, iletişim falan çok geri planda. Arkadaş listesinde 1000lerce kişi olanlar var, yolda gözgöze gelseler birbirlerini ekliyorlar, bir daha hayatları boyunca karşılaşmayacak olsalar da, iletişim kurabilecek ortak noktaları olmasa da... Hiç tanımadığım ve tanımak bile istemediğim kişiler ekliyor örneğin, aynı lisede okumuşuz diye.
Bu kadar şikayet ediyorsam neden kullanıyorum o zaman, mal mıyım afedersin? Ne münasebet, niye mal olayım. Amacına uygun kullanıp sevdiğim ama uzakta olan, görüşemediğim özlediğim insanlar var benim de sonuçta, telefon faturaları belimi büküyor öbür türlü.
Haziran 17, 2011
evrilerek devrilmek
din merkezli sosyal hayatın olduğu ülkelerde kadınlar hep ikinci plana itilir, ezilir, hor görülür; çünkü din kadını şeytanla (ya da bazı durumlarda hayvanlarla) bir tutar. önce erkek yaratılmış sonra onun kaburgasından kadın yaratılmıştır, bu bile kadının ikinci sınıf olmasını sağlayan bir inanıştır.
işin aslı erkeklerin kadınlardan çekiniyor olması. yalnızca fiziksel olarak üstünlükleri olması, diğer konularda ezemedikleri kadınları fiziksel olarak alt etmelerini getiriyor beraberinde. erkekler kadının zekasından, duygularından, cinselliğinden korktukları için; düşünmesini, hissetmesini, görünmesini engelleyerek üstün olmaya çalışıyorlar. ilkel toplumlarda fiziksel üstünlük erkeğin evine yemek getirmesini sağlarken şimdi kadının da çalışıp evine bakabilmesi çoğu erkeği rahatsız ediyor, elindeki tek üstünlüğün de alındığını görmek şiddet olarak dışarı yansıyor. yanındaki kadını ne kadar "aşağılık" hissettirirse kendisi o kadar "yüce" oluyor ve bunu islam aracılığı ile sağlamak çok kolay. önce babasının malı olan kadınlar daha sonra, baba tarafından uygun görülen bir başka erkeğin malı oluyor. diğer erkeklerden saklanıp, yeni sahibine tam hizmet etmesi halinde tüm görevini yerine getirip, kocasının da oluru ile cennet ödülünü kazanıyor.
peki korkulan bu özellikler bastırılmasa, kadınlar ezilmese ne olur?
düşünen bir kadın hataları görüp, aksaklıkları görüp düzeltmeye çalışır ve büyük olasılıkla başarır (örneğin fransız devrimi, 2002 venezuela devrimi)
kadınların duyguları erkekler tarafından abartılıp yanlış anlaşılır hep. kadın duygusaldır, sulu gözlüdür, merhametlidir, anaçtır evet ama damarına basıldığında herkesten daha serttir, acımasızdır. bununla ilgili bir kitap var (önce kadınları vurun - Eileen MacDonald); neden savaşlarda, çatışmalarda kadınların daha tehlikeli olduğunu anlatıyor.
en korkulan ise cinsellik. çünkü cinselliğin ayıplandığı, saklandığı, tabu olduğu toplumlarda gözü dönmüş erkekler gördükleri saç telinden, çıplak bir koldan, küçücük kız çocuklarının diz kapaklarından tahrik oluyorlar. aslında kadının elindeki en büyük silah gibi görünüyor cinsellik. bir erkeği parmağında oynatmanın yolu gibi geliyor insanlara o yüzden de üstünü örtüp kurtulmaya çalışıyorlar. işte bu aklı şeytanlığa çalışan, duygusal seks objelerini bastırmanın yolu arkana dini alıp cehennem korkusunu aşılamak.
çünkü iktidar olarak kadınları ne kadar avucunun içine alırsan onların yetiştirdiği erkekleri de o kadar elinde tutarsın, kadının kafasını ne kadar ezersen özgürlükleri o kadar sınırlarsın. türkiye'de dönüşümün başlangıcı, kadınları meşgul edecek bir konunun ortaya atılması oldu. türban. zorlama ile yapılan bir işlemin özgürlük olduğuna inandırılan kadınlar, örtünme özgürlüğü ile ilgilenirken ellerinden bütün özgürlükler alınmaya başlandı farkına varamadılar. "başını örttüğü için doktor olamayacak mı yani bu hanımlarımız" diyenler çıktı, aynı zamanda da erkekleri muayene edemeyen örtülü doktorlar.
eşitlik için mücadele edenlerin çoğu erkeklerden oluşmaya başladı ve sonra onlar da çekildi. sonra ortaya türbana özgürlük diye eylem yapan erkekler çıktı... "devrim kanlı mı olur kansız mı" lafının anlamı kalmadı çünkü türkiye'de "devrim" olmadı son 30 yılda "evrim" oldu.
işin aslı erkeklerin kadınlardan çekiniyor olması. yalnızca fiziksel olarak üstünlükleri olması, diğer konularda ezemedikleri kadınları fiziksel olarak alt etmelerini getiriyor beraberinde. erkekler kadının zekasından, duygularından, cinselliğinden korktukları için; düşünmesini, hissetmesini, görünmesini engelleyerek üstün olmaya çalışıyorlar. ilkel toplumlarda fiziksel üstünlük erkeğin evine yemek getirmesini sağlarken şimdi kadının da çalışıp evine bakabilmesi çoğu erkeği rahatsız ediyor, elindeki tek üstünlüğün de alındığını görmek şiddet olarak dışarı yansıyor. yanındaki kadını ne kadar "aşağılık" hissettirirse kendisi o kadar "yüce" oluyor ve bunu islam aracılığı ile sağlamak çok kolay. önce babasının malı olan kadınlar daha sonra, baba tarafından uygun görülen bir başka erkeğin malı oluyor. diğer erkeklerden saklanıp, yeni sahibine tam hizmet etmesi halinde tüm görevini yerine getirip, kocasının da oluru ile cennet ödülünü kazanıyor.
peki korkulan bu özellikler bastırılmasa, kadınlar ezilmese ne olur?
düşünen bir kadın hataları görüp, aksaklıkları görüp düzeltmeye çalışır ve büyük olasılıkla başarır (örneğin fransız devrimi, 2002 venezuela devrimi)
kadınların duyguları erkekler tarafından abartılıp yanlış anlaşılır hep. kadın duygusaldır, sulu gözlüdür, merhametlidir, anaçtır evet ama damarına basıldığında herkesten daha serttir, acımasızdır. bununla ilgili bir kitap var (önce kadınları vurun - Eileen MacDonald); neden savaşlarda, çatışmalarda kadınların daha tehlikeli olduğunu anlatıyor.
en korkulan ise cinsellik. çünkü cinselliğin ayıplandığı, saklandığı, tabu olduğu toplumlarda gözü dönmüş erkekler gördükleri saç telinden, çıplak bir koldan, küçücük kız çocuklarının diz kapaklarından tahrik oluyorlar. aslında kadının elindeki en büyük silah gibi görünüyor cinsellik. bir erkeği parmağında oynatmanın yolu gibi geliyor insanlara o yüzden de üstünü örtüp kurtulmaya çalışıyorlar. işte bu aklı şeytanlığa çalışan, duygusal seks objelerini bastırmanın yolu arkana dini alıp cehennem korkusunu aşılamak.
çünkü iktidar olarak kadınları ne kadar avucunun içine alırsan onların yetiştirdiği erkekleri de o kadar elinde tutarsın, kadının kafasını ne kadar ezersen özgürlükleri o kadar sınırlarsın. türkiye'de dönüşümün başlangıcı, kadınları meşgul edecek bir konunun ortaya atılması oldu. türban. zorlama ile yapılan bir işlemin özgürlük olduğuna inandırılan kadınlar, örtünme özgürlüğü ile ilgilenirken ellerinden bütün özgürlükler alınmaya başlandı farkına varamadılar. "başını örttüğü için doktor olamayacak mı yani bu hanımlarımız" diyenler çıktı, aynı zamanda da erkekleri muayene edemeyen örtülü doktorlar.
eşitlik için mücadele edenlerin çoğu erkeklerden oluşmaya başladı ve sonra onlar da çekildi. sonra ortaya türbana özgürlük diye eylem yapan erkekler çıktı... "devrim kanlı mı olur kansız mı" lafının anlamı kalmadı çünkü türkiye'de "devrim" olmadı son 30 yılda "evrim" oldu.
Haziran 15, 2011
lanet olası federaller
zaten boktan bir pazardı, bir de behzat ç. yayınlanmadı. sandık görevlisi olup dünya kurtaracağımı sandığım için de ayrı sinirliyim. oy vermek ne zaman gerçekten işe yaradı ki saçma bir seçim için behzat'tan olduk? zaten seçim yapmadan %50 deseler ülkenin %50si bunu yerdi, geri kalanı sinirlenip otururdu. yaptığımız bu sonuçta hala...
icinde :
günlük yaşam,
rezalet,
siyaset,
türkiye
Haziran 13, 2011
şeytana pabucunu ters giydirmek
öyle bir çakalsın ki şeytan gelse, şaşırtıp göd edersin.
biz küçükken sınıf başkanlığı seçimleri olurdu, "açık oy, açık sayım". adaylar tahtaya çıkar geri kalan el kaldırma usulü ile seçimini yapardı, herkes görürdü kim kimi istedi ve kimse sorun etmezdi kimin kime oy verdiğini. yakın arkadaşlar arasında belki bir iki sorun çıkardı neden bana oy vermedin diye ama o bile iki gün sürerdi en çok. "açık oy açık sayım" dürüstlüktü o yüzden, isteğini yüzüne karşı göstermekti, cesaretti, kişiliğini ortaya koymaktı. büyüdük, liseye falan geldik, gizli oy açık sayıma geçtik. başkan adaylarının ismi yazılıp toplandı, "sınıf öğretmenleri" oyları sayıp kimin başkan olduğunu söyledi. ilkinden farklı değildi bizim için, çünkü biz kimin başkan olmasını istediğimizi en yakın arkadaşımızın yüzüne söylemiştik. istemediğimize istemiyoruz demiştik. dürüst yetişmiş insanlar değişmez, dürüstlükten ödün vermez. ama sen kişilikle oynamaya başlarsan, dürüstlük yerine hayali değerler koyarsan, vicdan yerine hayali kahramanlar getirirsen sonuçta herkes yalancı olup çıkar. "ulan bana bu oyu siz ikiniz verdiyseniz benim oyum nerde" olur.
biz küçükken sınıf başkanlığı seçimleri olurdu, "açık oy, açık sayım". adaylar tahtaya çıkar geri kalan el kaldırma usulü ile seçimini yapardı, herkes görürdü kim kimi istedi ve kimse sorun etmezdi kimin kime oy verdiğini. yakın arkadaşlar arasında belki bir iki sorun çıkardı neden bana oy vermedin diye ama o bile iki gün sürerdi en çok. "açık oy açık sayım" dürüstlüktü o yüzden, isteğini yüzüne karşı göstermekti, cesaretti, kişiliğini ortaya koymaktı. büyüdük, liseye falan geldik, gizli oy açık sayıma geçtik. başkan adaylarının ismi yazılıp toplandı, "sınıf öğretmenleri" oyları sayıp kimin başkan olduğunu söyledi. ilkinden farklı değildi bizim için, çünkü biz kimin başkan olmasını istediğimizi en yakın arkadaşımızın yüzüne söylemiştik. istemediğimize istemiyoruz demiştik. dürüst yetişmiş insanlar değişmez, dürüstlükten ödün vermez. ama sen kişilikle oynamaya başlarsan, dürüstlük yerine hayali değerler koyarsan, vicdan yerine hayali kahramanlar getirirsen sonuçta herkes yalancı olup çıkar. "ulan bana bu oyu siz ikiniz verdiyseniz benim oyum nerde" olur.
Haziran 11, 2011
İktidar gelin gibidir, kendine ortak istemez (Anonim)
teee 2003te oluşmuş bir internet memesi var. türkiye'de ünlenmesi, özellikle internetle pek işi olmayanların duyması yakın zamanda oldu ve tüm ülke olarak "anonymous" sözcüğünü doğru bir şekilde yazabilir olduk. türk insanına katkısı bundan fazla olmayacak büyük olasılıkla. çünkü anlı şanlı ayyıldız tim "ayağınızı denk alın" dedi bu hakctivistlere. türk internetine saldırmak öyle kolay değil sonuçta, bir kere kimsenin haddine değil çünkü komünizm gelecekse onu bile devlet getirir bu ülkede.
teknik olarak şurada biraz bilgi var. iyi mi kötü mü bilemedim, başkaldırı iyidir dedim, özgürlükleri kısıtlamanın karşısında durmak gerekir dedim. düşünce özgürlüğünün bile sınırsız olmadığını düşünen bir başbakanının olduğu bu ülkede "denize düşen yılana sarılır" (anonim) her daim geçerli olacak gibi...
teknik olarak şurada biraz bilgi var. iyi mi kötü mü bilemedim, başkaldırı iyidir dedim, özgürlükleri kısıtlamanın karşısında durmak gerekir dedim. düşünce özgürlüğünün bile sınırsız olmadığını düşünen bir başbakanının olduğu bu ülkede "denize düşen yılana sarılır" (anonim) her daim geçerli olacak gibi...
Haziran 10, 2011
gri ankara
kaloriferin arkasında is olmasın diye; geçen yaz duvarları griye boyadım (griyiiiii çook seversin), şimdi duvar bölge bölge koyu gri ve açık gri şeklinde. bir duvarda irili ufaklı bi' sürü ayna var, o duvarı daha koyu gri boyamıştım keşke her tarafı öyle yapsaymışım diye düşünüyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)