ilk bilgisayarım ms-dos'ta açılıyordu da windows'a girebilmek için bi'şeyler yazıyordum şimdi hatırlamadığım. windows 93 yüklü bilgisayarda half-life ve volfied vardı bi de grafikleri kötü olmasına rağmen yeni versiyonuna tercih edeceğim prince of persia. üşengeç olduğum için sanıyorum, hileli oynardım ki ona rağmen prensese ulaşamadım oyunda epey bi süre. ctrl+k sanırsam karşına çıkan adamı direkt öldürüyodu falan. bilgisayarı da trt'de katıldığımız bir yarışmadan kzanmıştık, ailece. yanında kazandıklarmızla birlikte öğretmen bir anne babanın çocuğu olan bana bir servet gibi gelmişti. bisiklet, çok fonksiyonlu kondisyon aleti, tost makinesi, boyum kadar lahana bebek, kitap seti ve bilgisayar işte. ödenen vergi bile zorlamıştı bütçeyi hatırladığım kadarı ile ama bisikletim olmuştu, bianchi hem de.
katıldığımız yarışmada konuk ünlü olarak sümer ezgü vardı, çekim öncesi halkla kaynaşmak istediği için sohbet etmeye gelmişti de yanımıza heyecan yapmıştım. oysa o zaman sümer ezgü'yü tanımıyordum bile ama orda benim için ünlü kişiydi o ve bu çok önemli bişidi benim yaşımda. adam benimle konuşmak için uğraşırken bi soru sormuştu, neden bilemiyorum cevap veremedim ve dedim ki "bunu söylersem evde dayak yerim" annem ve babam program sonrası eve dönerken o kadar çok kızdı ki böyle söylediğim için gerçekten dayak yiyecektim nerdeyse. çocukluk işte, aklım sıra espiri yapmışım. yarışmadan yıllar sonra trt5 tekrarını vermiş, ben tabi orta okul'da kendini beğenmiş huysuz bir ergenim, arkadaşlarım görmüş orda salaklığımı, offf. insan çocukken ne kadar da salak olduğunu düşünüyor. şimdi bakıyorum da, aslında gurur duymalıyım sorulan sorulara çatır çatır cevap veren ve hediyelerin hepsini götüren çocuk olarak. rakip ailenin oğlu neredeyse hiçbir soruya cevap veremediği için eli boş dönmüştü o gün. bilgisayarı ben kazandım daha ne olsun, bisikletin yeri ayrı! yeşil siyah bianchi'm, 18 vites. dağ bisikleti. gerçi o zamanlar sanki herkes 'tour de france'da yarışıyormuşçasına yarış bisikleti hayranıydı ama benim bisikletim hepsinin babasını dövüyordu. trt'yi belki de bu yüzden sevdim yıllarca ya da özel kanalların şımarıklığından uzak hizmet vermesi vardı düşünce suçu kapsamında düşünebilmeye başladığım zamanlarda. şimdiki trt değildi ismail cem zamanında sonuçta. sampras'ı, yagudin'i, federer'i, plushenko'yu tanıtan kanaldı işte...
böyle de bi televizyona çıkmışlığım var yani, adını bile hatırlamadığım, sümer ezgü'nün konuk olduğu bir trt yarışması ile
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder