Uzun zaman önce, o zamanların en güçlü, en başarılı, en çevik, en korkunç ve en acımasız şövalyesi olan Lord O’nion ile giriştiğim bir kavgada aldığım bir yara var. Üstünden bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen boylamasına uzanan bu yara içten içe sızlamaya, dokundukça acımaya devam ediyor.
Hayret şey doğrusu bu kadar zaman sonra bile ilk günkü kadar canımı acıtan bir yara almış olmam, dövüş sırasında gözlerimden yaşlar gelerek acı içinde kıvranmış olmam ve dokundukça iliklerime kadar hissettiğim, acısı kemiklerimi sızlatan böyle bir yara ile yaşıyor olmam bile Lord O’nion hakkında kötü düşünememe neden olmuyor. Ama benim geldiğim yerde bilge büyüklerimizin her zaman söylediği bir şey vardır: “Senin düşmanın olması bir kişiyi kötü yapmaya yetecek bir sebep değildir. Çünkü sen de onun düşmanısın ve bu senin kötü biri olduğunu göstermiyor.” İşte biz bu nedenle benim geldiğim yerde düşmanımıza da saygı duyarız. Bende bıraktığı bu yarayı bir yana bırakıp, artık hayatta olmayan sevgili Lord’a saygılarımı sunuyorum. R.I.P
(yani demem o ki, geçen gün soğan doğrarken baş parmağımı bi kesmişim boydan boya, daha da kapanmadı yarası. Habire limon suyu, domates suyu, tuz filan giriyo yaranın içine, acıyo da acıyo. Kemiklerim sızlıyo valla ya. Tuzlu çekirdek yemek de bir işkence oldu bu yüzden. Dün akşam acılar içinde bi poşet çekirdeği nasıl bitirdiğimi bi ben bilirim bi de elini kesip de tuzlu çekirdek yemeye çalışanlar)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder