akşam haberlerini izleyemedim -ki zaten uzun zamandır haberlerle aram olmadığı gibi trt ile ilişkimi çok öncelerde kesmiş bulunmaktayım- ama sözlük'te "sol frame"i tarayınca öldü sandığım bir başlık gördüm ki evlere şenlik. darwin'i bitiren balık! bahsedilen balık coelacanth ve bugün değil yaklaşık 71 yıl önce bulunmuş vs. bilim adına yazı yazacak kadar araştırmacı bir ruha sahip değilim, benim derdim trt'de verilen haber ve içeriği.
eskiden tarafsız, reyting kaygısız, kaliteli yayınlar yapan bir devlet kanalı olan trt'nin bugünkü durumu salt bu haber sayesinde anlaşılmaktadır. tenis turnuvalarını, olimpiyatları, kimsenin izlemediği düşünülen buz pateni yarışmalarını yayınlayan trt ticari kaygı edinmiş.. devletin kanalı reyting peşinde, kendini yaratılışçılara sevimli gösterme derdinde. yayınladığı haberi google'dan araştırma zahmetine bile girmemiş ama niye araştırsın ki? sorgusuz sualsiz söyleneni kabul etmeye meyilli bir kitleye onları yormayacak ve aynı zamanda mutlu edecek haber yapmak için araştırma yapmaya ne hacet? (sonra göbeğini kaşıyan adam diyince ayağa kalkıyor bazı kesimler)
hadi gidin de iki hayvan öldürüp sevap kazanın şimdi.. belki bu sene coelacanth kesmek daha sevaptır kim bilir?
Kasım 24, 2009
Kasım 16, 2009
anlamsız sıkıntı
bazen olur ya böyle nedeni olmayan bir moral bozukluğu, içinde kötü şeyler olacakmış gibi bir his. sonbaharın en popüler ruh hali; kasvetli bir hava, şıpır şıpır yağmur sesi, inadına açılan hüzünlü müziklerle düşünceleri bunaltma isteği...
bu sıkıntıyı geçirecek en güzel reçete bir bardak sıcacık ıhlamur alıp eline, çıtır çıtır yanan bir sobanın başında güzel bir kitap okumak aslında ama nerde öyle yanındaki minik fırınına patates atıp közleyebileceğin, üzerinde tısırdayarak kaynayan bir güğüm suyun bulunduğu sıcak, içten ve huzur dolu sobalı evler?
sobada kömür çıtırdadıkça açılmaz mı ruhundaki sıkıntı, içine mutluluklu dolmaz mı insanın... üşengeçlikten dolayı huzurumuzu da bir kenara bırakıp kaloriferli evlere geçtik geçeli daha sinirli daha tahammülsüz daha bencil olduk bu kocaman, kim kime dum duma, soğuk, gelişmiş(!) şehirlerde. havanın ısısına göre ayarlanmış kazanların ısıttığı bir sürü demir yığınlı fiziken sıcak ama manen soğuk evlerde yaşayan yüzü gülen ama içi ağlayan insanlar...
camlardan giren soluk gün ışığında eşyaların gölgeleri sabit duruyor artık, sobanın tavana yansıyan ve gölgeleri kımıldatan ışığı yok, bizimle birlikte yaşayan evler değil artık yaşadığımız yerler.
annanemin evi sobalıydı bir tek koskoca çevremde, kışın hep orda kalmak isterdim... artık o ev de yok, kocaman bilmem kaç şeritli yol geçti güzelim evin üstünden. bahçedeki çeşit çeşit ağaçlar, en küçüğü 50 yaşında olan, hormonsuz zehirsiz meyve yediğimiz ağaçlar kesildi, yerine kaloriferli evler olan dev apartmanlar dikmek için.
kartopu oynayıp, naylon torbalarla yokuşlardan kayıp soğuktan morarınca eve gelip de soba borusuna sarılarak ellerimizi ısıtamayacağız hiç bir zaman artık, ki zaten doğru düzgün kar bile yağmıyor soğuktan morarıp da güle oynaya sobaya sarılmaya koşalım.
yaşlandım da orta yaş bunalımına bile girdim he? vay beee
bu sıkıntıyı geçirecek en güzel reçete bir bardak sıcacık ıhlamur alıp eline, çıtır çıtır yanan bir sobanın başında güzel bir kitap okumak aslında ama nerde öyle yanındaki minik fırınına patates atıp közleyebileceğin, üzerinde tısırdayarak kaynayan bir güğüm suyun bulunduğu sıcak, içten ve huzur dolu sobalı evler?
sobada kömür çıtırdadıkça açılmaz mı ruhundaki sıkıntı, içine mutluluklu dolmaz mı insanın... üşengeçlikten dolayı huzurumuzu da bir kenara bırakıp kaloriferli evlere geçtik geçeli daha sinirli daha tahammülsüz daha bencil olduk bu kocaman, kim kime dum duma, soğuk, gelişmiş(!) şehirlerde. havanın ısısına göre ayarlanmış kazanların ısıttığı bir sürü demir yığınlı fiziken sıcak ama manen soğuk evlerde yaşayan yüzü gülen ama içi ağlayan insanlar...
camlardan giren soluk gün ışığında eşyaların gölgeleri sabit duruyor artık, sobanın tavana yansıyan ve gölgeleri kımıldatan ışığı yok, bizimle birlikte yaşayan evler değil artık yaşadığımız yerler.
annanemin evi sobalıydı bir tek koskoca çevremde, kışın hep orda kalmak isterdim... artık o ev de yok, kocaman bilmem kaç şeritli yol geçti güzelim evin üstünden. bahçedeki çeşit çeşit ağaçlar, en küçüğü 50 yaşında olan, hormonsuz zehirsiz meyve yediğimiz ağaçlar kesildi, yerine kaloriferli evler olan dev apartmanlar dikmek için.
kartopu oynayıp, naylon torbalarla yokuşlardan kayıp soğuktan morarınca eve gelip de soba borusuna sarılarak ellerimizi ısıtamayacağız hiç bir zaman artık, ki zaten doğru düzgün kar bile yağmıyor soğuktan morarıp da güle oynaya sobaya sarılmaya koşalım.
yaşlandım da orta yaş bunalımına bile girdim he? vay beee
Kasım 12, 2009
hobi
kendi çabalarımla evimde kullanabileceğim basit eşyalar yapmaktan o kadar çok hoşlanıyorum ki bazen şahan'ın derya baykal taklidindeki menapozlu kadın gibi olmaya başladığım korkusuna kapılıyorum. şimdi ise gözümü yükseklere diktim, eve bir orta sehpa yapmaya karar verdim. üstünün cam olmasını istemekle birlikte, camı dışardan alıp kestirmek zorunda kalacağım için tam olarak benim elimden çıkmayacak diye ondan vazgeçtim. ama tahta yapsam sanki dışardan almayacak mıyım? ağaç kesip tahta mı üreteceğim? çok zor kararlar bunlar, altı üstü hobi deyip geçmemek lazım.
true blood ve house md izlemekten gözlerimi kan bürüdü. vampirler gerçekten var mıdır diye düşünür oldum hatta, inananlar var vampirlere biliyorum, istanbul'da toplanan bir grup olduğunu bile duydum; vampir bulmak için hayatlarını adamış insanlar.. site site gezip hastalık araştırıp house'un teşhislerini kontrol ede ede "differential diagnosis" uzmanı olunabilir mi acaba? ben bi tıp fakültesine gidip danışayım.
son zamanlarda coverlanmış şarkılara taktım kafayı. sevdiğim tüm şarkıların coverlarını bulup yeni bir arşiv yapmaya başladım ve farkettim ki hangi şarkı, hangi tarz olursa olsun, rock/metal havası verilince güzelleşiyor. bu aralar favorim "here comes the rain again-hypnogaja"
true blood ve house md izlemekten gözlerimi kan bürüdü. vampirler gerçekten var mıdır diye düşünür oldum hatta, inananlar var vampirlere biliyorum, istanbul'da toplanan bir grup olduğunu bile duydum; vampir bulmak için hayatlarını adamış insanlar.. site site gezip hastalık araştırıp house'un teşhislerini kontrol ede ede "differential diagnosis" uzmanı olunabilir mi acaba? ben bi tıp fakültesine gidip danışayım.
son zamanlarda coverlanmış şarkılara taktım kafayı. sevdiğim tüm şarkıların coverlarını bulup yeni bir arşiv yapmaya başladım ve farkettim ki hangi şarkı, hangi tarz olursa olsun, rock/metal havası verilince güzelleşiyor. bu aralar favorim "here comes the rain again-hypnogaja"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)