bazen olur ya böyle nedeni olmayan bir moral bozukluğu, içinde kötü şeyler olacakmış gibi bir his. sonbaharın en popüler ruh hali; kasvetli bir hava, şıpır şıpır yağmur sesi, inadına açılan hüzünlü müziklerle düşünceleri bunaltma isteği...
bu sıkıntıyı geçirecek en güzel reçete bir bardak sıcacık ıhlamur alıp eline, çıtır çıtır yanan bir sobanın başında güzel bir kitap okumak aslında ama nerde öyle yanındaki minik fırınına patates atıp közleyebileceğin, üzerinde tısırdayarak kaynayan bir güğüm suyun bulunduğu sıcak, içten ve huzur dolu sobalı evler?
sobada kömür çıtırdadıkça açılmaz mı ruhundaki sıkıntı, içine mutluluklu dolmaz mı insanın... üşengeçlikten dolayı huzurumuzu da bir kenara bırakıp kaloriferli evlere geçtik geçeli daha sinirli daha tahammülsüz daha bencil olduk bu kocaman, kim kime dum duma, soğuk, gelişmiş(!) şehirlerde. havanın ısısına göre ayarlanmış kazanların ısıttığı bir sürü demir yığınlı fiziken sıcak ama manen soğuk evlerde yaşayan yüzü gülen ama içi ağlayan insanlar...
camlardan giren soluk gün ışığında eşyaların gölgeleri sabit duruyor artık, sobanın tavana yansıyan ve gölgeleri kımıldatan ışığı yok, bizimle birlikte yaşayan evler değil artık yaşadığımız yerler.
annanemin evi sobalıydı bir tek koskoca çevremde, kışın hep orda kalmak isterdim... artık o ev de yok, kocaman bilmem kaç şeritli yol geçti güzelim evin üstünden. bahçedeki çeşit çeşit ağaçlar, en küçüğü 50 yaşında olan, hormonsuz zehirsiz meyve yediğimiz ağaçlar kesildi, yerine kaloriferli evler olan dev apartmanlar dikmek için.
kartopu oynayıp, naylon torbalarla yokuşlardan kayıp soğuktan morarınca eve gelip de soba borusuna sarılarak ellerimizi ısıtamayacağız hiç bir zaman artık, ki zaten doğru düzgün kar bile yağmıyor soğuktan morarıp da güle oynaya sobaya sarılmaya koşalım.
yaşlandım da orta yaş bunalımına bile girdim he? vay beee
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder