her yerde kar var: her türlü hayalimin gerçek olması durumunda çelişkilerle dolu bir hayatım olurdu; bu yüzden de sen daha ne istediğini bile bilmiyosun, önce karar ver de öyle hayallerine kavuş diyen iyilik melekleri var sanırsam beni dinleyen. ama madem iyilik meleğisin aradan tutarlı olan hayalleri seçip mutlu etsen bu garibi ne olur?
resimdeki gözyaşları: en sevdiğim çocuk masalı parmak çocuk olmuştur hep. geçenlerde dost kitabevinin çocuk kısmını gezerken masallara göz attım bi, parmak çocuk'un benim zamanımdaki gibi anlatılmadığını gördüm. masallar zamanla değişebilirler mi? benim bildiğim parmak çocuk, çocukları olmayan bir ailenin dualarının kabul olması üzerine bir saksıdaki çiçekten çıkmıştı. yıllarca camımın önünde çiçek besledim, parmak kadar bir çocuğa sahip olabilmek için. her türlü giyim, yaşam ihtiyaçlarını karşılayabilecek planları bile yaptım. bu yaşıma geldim hala daha isterim parmak çocuğum olmasını ama çiçekten çıkcak. hatta sırf bu amaçla evimizde adını marsel koyduğumuz bir akça ağaç bonsai beslemekteyiz, belki japon bir parmak çocuk sahibi oluruz. marsel-san.
senden başka: saçma sapan korkularım var. karşıdan karşıya geçerken refüjde kalırsam arkadan biri gelip beni yola itecek diye çok korkarım.. sanki kenar kaldırımda böyle bir tehlike yokmuş gibi. merdivenden aşağı inerken burnumun üstüne düşmekten de acaip korkarım. maç izlerken futbolcuların ayağının kırılması ayrı bi kabus zaten. canlı canlı izlediğim üç kırılma olayı da var ki bu korku en gerçek olanı. yani futbolcular benim kadar korkmuyordur eminim.
aman petrol: genç nüfusun nerdeyse yarısı işsizken -asgari ücretle çalışanları da işsiz saymak türkiye ekonomisi ve türkiye'de alım gücü kapsamında pek de yanlış olmaz- vatandaşın cebinde para var diye bir cümleyi kurmayı bırak aklından geçirmek bence düşünce suçu kapsamında değerlendirilmeli.
seninle bir dakika: türkçe'de kısaltmalar konusunda edep dersimizi aldık, oturduk, ediyoruz ezber... her gördüğün a, k ve p harflerini "a" "ke" ve "pee" olarak okumayacaksın. ama "ce" "ha" "pee" diye bir okunuş vardır.
don kişot: iş aramak dünyanın en sıkıcı, en yorucu, en stresli ikinci işidir.. birincisi ise iş bulup çalışmaktır. ama dünyanın en sıkıcı, en yorucu, en stresli işini yapabilmek için hep dünyanın en sıkıcı, en yorucu, en stresli ikinci işini yapmak zorundayızdır. hani benim gençliğim, anne?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder