Mayıs 30, 2009
ŞAMPİYON
kırk yılda bir şampiyon olan takımımın hatırladığım 7. şampiyonluğu -ki yarısından fazlasını hatta uefa mahkemesi ile alınmış şampiyonlukları saymazsak %64ünü hatırlıyorum- bence beşiktaş'ın kendi başına kazanmış olduğu bir şampiyonluk değildir. tüm lig bütün gücüyle beşiktaş şampiyon olsun diye çalışmıştır. herkese bu konuda pay düşmektedir. yine de beşiktaş şampiyondur.. helal olsundur. bunun yanında "maça giren deli ibo'nun kaptanlık itirazı" da oyundan çıkan sergen karizmasına yaklaşmaya çalışmıştır. deli ibo'ya kaptanlık veren ancak benim hiç sevmediğim mustafa hoca'ya bir tek bu konuda teşekkür ederim. vs vs...
Mayıs 29, 2009
Mayıs 26, 2009
tadilat
apartmanda duvar, tavan ya da taban aracılığıyla sınır komşunuz olan kişilerin evlerinde yapılan tüm tadilatları birebir yaşarsınız. gürültüsüyle, pisliğiyle hatta bazen kırık döküğüyle. iki gündür banyo duvarı komşumuzun banyosunda yapılan tadilat nedeniyle kafa tasım matkapla delinmekte, titreşimler nedeniyle de banyoda ne var ne yok yere inmekte. bir kutu sıvı el sabununun lavabo kenarından kayıp düşmesi sonucu içindeki sabunu ankara kanalizsyonuna bağışlamış bulunuyoruz. ama sabunluk kırılmamış neyse ki.
beni bu derece rahatsız eden gürültünün, gürültüyü yapanları daha çok rahatsız etmediğini bilmek de daha bi sinir olmama neden oluyo. sanırım insan psikolojisi kendi yaptığı gürültüden rahatsız olmamaya ayarlıyor tüm bünyeyi ve sesi çıkartanlar, sesi dinleyenler kadar rahatsızlık duymuyorlar. bunu tadilat dolayısıyla anlamış değilim tabi ki. rahatsız edici sesler çıkartan aletler kimin eline geçse, ister istemez o sesi çıkartıyor ve kendisi rahatsız olmuyor. çevredekiler "yeter yaa yapma şunu" gibi sitemlerde bulununca kişi daha da gaza geliyor falan. ancak kızanlardan birisi o aleti ele geçirince o da başlıyor aynı sesi çıkartmaya. işte o zaman anlıyor ki kendisi sesi çıkartan olunca rahatsız olmak ne kelime bundan zevk bile alıyor. (matkap için geçerli olmayabilen önerme)
beni bu derece rahatsız eden gürültünün, gürültüyü yapanları daha çok rahatsız etmediğini bilmek de daha bi sinir olmama neden oluyo. sanırım insan psikolojisi kendi yaptığı gürültüden rahatsız olmamaya ayarlıyor tüm bünyeyi ve sesi çıkartanlar, sesi dinleyenler kadar rahatsızlık duymuyorlar. bunu tadilat dolayısıyla anlamış değilim tabi ki. rahatsız edici sesler çıkartan aletler kimin eline geçse, ister istemez o sesi çıkartıyor ve kendisi rahatsız olmuyor. çevredekiler "yeter yaa yapma şunu" gibi sitemlerde bulununca kişi daha da gaza geliyor falan. ancak kızanlardan birisi o aleti ele geçirince o da başlıyor aynı sesi çıkartmaya. işte o zaman anlıyor ki kendisi sesi çıkartan olunca rahatsız olmak ne kelime bundan zevk bile alıyor. (matkap için geçerli olmayabilen önerme)
Mayıs 23, 2009
eve kapanma pazara çık !!!
ülkemizi teğet geçmiş olan krizin etkilerinin azaltılması için dahiyane fikirler ortaya çıkıyor bir bir. "psikolojik kardeşim bu kriz" aldatmacası tutmayınca "felaket tellalığı yapıyorlar" lafları havada kalınca kriz konusunda yeni bir yöntem deneniyor; suçu halka atmak! neymiş hane halkı evinde oturmasınmış, pazara çıkıp para harcasınmış, tüketim artsınmış da kriz geçsinmiş. madde madde yaklaşalım bu ekonomi kitaplarına girecek, üniversitelerin iktisat bölümlerine okutulacak kadar muhteşem fikre:
1. hane halkı evde oturup g.t büyüttüğü için kriz olmuş
2. çarşı pazar gezip alışveriş yapmak suretiyle para harcanırsa ekonomi canlanır
3. tüketimin artması demek üretim yapılması demek (nerde talep orda arz)
4. üretim artarsa işçiye ihtiyaç olur, işsizlere iş kapısı açılır, kriz atlatılır.
ilk önermenin doğru olduğu durumlar için çok mantıklı bir çözüm gibi görünen bu ucubik yaklaşım, daha baştan koktuğu için, iktisat alanında bir çığır açamayacak. zamanında demirel'in söylediği, insanları sinirlendiren ancak şu anda kullanmaktan çekinmeyeceğim bir laf var; ulen petrol vardı da biz mi içtik? para olsa harcarız zaar...
bu dahiyene fikri ortaya atanların 1929 bunalımında amerika'da uygulanan "çukur aç-kapa" sisteminin bir kısmını örnek aldıklarını ancak en önemli kısmını es geçtiklerini üzülerek görüyorum.
J. M. Keynes amca, büyük buhrandan kurtulabilmek için, bu buhrandan etkilenmeyen sosyalist ülkelere bakarak ekonomiye devlet müdahelesinin işe yarar olabileceğini düşünmüş ve amerikan hükümetine, işsiz kesime çukur açtırtıp başka işsizlere de bu çukurları kapattırarak ücret vermelerini, bu paraları harcayan halkın talep yaratması sonucunda üretimin de artarak krizin aşılacağını söylemiş olan ingiliz bir gay'dir. o dönem için işe yaramış olan teorinin yalnızca para harcandığı kısımdan sonrasını örnek olarak almak da ya salaklık ya cinliktir.
son 7 yıldır başta olanlar, bu kadar yılın bir kaç ayında başarılı olmuş gibi görünüp de geriye kalan tüm başarısız dönemlerde başkalarını suçlamayı çok iyi başardılar. dünyanın en pahalı benzinini kullanan ülkenin başbakanı zamanında bir öyle bir konuşmuştu ki bu zamları hugo chavez falan yapıyo sanırsın. şimdi de öyle bir kampanya başlatılıyor ki meğer bu teğet geçen krizin asıl sorumlusu hane halkıymış da haberimiz yokmuş. bu ib.e hane halkı kesin akepe'nin muhteşem başarılarını çekemeyip, iktidarını sarsmak için böyle davranıyordur ve bence ivedilikle ergenekon kapsamına alınmalıdır.
1. hane halkı evde oturup g.t büyüttüğü için kriz olmuş
2. çarşı pazar gezip alışveriş yapmak suretiyle para harcanırsa ekonomi canlanır
3. tüketimin artması demek üretim yapılması demek (nerde talep orda arz)
4. üretim artarsa işçiye ihtiyaç olur, işsizlere iş kapısı açılır, kriz atlatılır.
ilk önermenin doğru olduğu durumlar için çok mantıklı bir çözüm gibi görünen bu ucubik yaklaşım, daha baştan koktuğu için, iktisat alanında bir çığır açamayacak. zamanında demirel'in söylediği, insanları sinirlendiren ancak şu anda kullanmaktan çekinmeyeceğim bir laf var; ulen petrol vardı da biz mi içtik? para olsa harcarız zaar...
bu dahiyene fikri ortaya atanların 1929 bunalımında amerika'da uygulanan "çukur aç-kapa" sisteminin bir kısmını örnek aldıklarını ancak en önemli kısmını es geçtiklerini üzülerek görüyorum.
J. M. Keynes amca, büyük buhrandan kurtulabilmek için, bu buhrandan etkilenmeyen sosyalist ülkelere bakarak ekonomiye devlet müdahelesinin işe yarar olabileceğini düşünmüş ve amerikan hükümetine, işsiz kesime çukur açtırtıp başka işsizlere de bu çukurları kapattırarak ücret vermelerini, bu paraları harcayan halkın talep yaratması sonucunda üretimin de artarak krizin aşılacağını söylemiş olan ingiliz bir gay'dir. o dönem için işe yaramış olan teorinin yalnızca para harcandığı kısımdan sonrasını örnek olarak almak da ya salaklık ya cinliktir.
son 7 yıldır başta olanlar, bu kadar yılın bir kaç ayında başarılı olmuş gibi görünüp de geriye kalan tüm başarısız dönemlerde başkalarını suçlamayı çok iyi başardılar. dünyanın en pahalı benzinini kullanan ülkenin başbakanı zamanında bir öyle bir konuşmuştu ki bu zamları hugo chavez falan yapıyo sanırsın. şimdi de öyle bir kampanya başlatılıyor ki meğer bu teğet geçen krizin asıl sorumlusu hane halkıymış da haberimiz yokmuş. bu ib.e hane halkı kesin akepe'nin muhteşem başarılarını çekemeyip, iktidarını sarsmak için böyle davranıyordur ve bence ivedilikle ergenekon kapsamına alınmalıdır.
Mayıs 18, 2009
ölüm ne ki
son nefesinde bile ülkesindeki okuyamamış/okutulmamış kızları düşünen, ülkesi için yaptıklarının takdir görmesi bir yana, hasta olması bile umursanmayıp sabahın köründe evi didik didik aranan, kansere karşı en önemli ilaç olan "moral"i elinden alınan ancak tüm bunlara rağmen hastaneye kemoterapi için giderken bile burs alan öğrencilerin tüm kayıtları alındı, bu ay nasıl verilecek bu burslar diye hayıflanan bi kadın ölebilir mi?
ölmez
ölmez
Mayıs 13, 2009
noktalama
ünlem: uluslararası ilişkiler disiplinine, devlet-devlet ve birey-devlet ilişkilerini açıklama konusunda yardımcı olmak için "eurovision policy" adıyla yeni bir teori(1) eklemlenmesinde elimden geleni yapacağıma tüm benliğimle and içerim!! (bkz: g.tünden teori uydurmak)
soru işareti: 1,5 asırlık canım okulumun geleneksel eğlencesi olan "inek bayramı", şimdiye kadar hiç böyle bir rezillik görmedi. biz büyüdük ve kirlendi dünya psikolojisi mi bilmiyorum ama 150. yılını kutlayan bir okulun bahar bayramında (iki albüm yapıp şımarmış, ankara'nın bar grubu) "pilli bebek" kim? "zakkum" kim?? nerde o eski inek bayramları diyecek kadar yaşlandım mı yoksa gerçekten her şey gittikçe sönük ve sıradan bir hale mi geliyor, he telli turna?
virgül: bilim her geçen gün ilerleyen birşey; her seferinde yeni bulgularla gelişen, geliştikçe kafamızdaki soruları azaltan ve sonuna nokta konulamayan birşey. almanya'da evrime kanıt olabileceğini düşündükleri bir fosil bulmuşlar, ara form, geçiş halkası, maymun insan arası, nerden baksan 40 milyon yıllık bir fosil. 19 mayıs'ta (atatürk'ü anma, gençlik ve spor bayramı etkinlikleri çerçevesinde) BBC'de bir belgesel ile sunacaklarmış.
iki nokta üst üste: insanlara açıklama yapmak ya da bir fikri tartışma yoluyla kabul ettirmek çok zordur. bir konuyu açıklığa kavuşturalım ki hepimiz kendi düşüncelerimiz konusunda yobazız. bizim gibi düşünülmesini ister, bizim gibi düşünmeyenleri hor görürüz. bu yobazlığın belli seviyeleri olması önemli değil. bush ne demiş? amerika'nın yanında değilseniz karşısındasınızdır. (o zeka seviyesiyle bu cümleyi nasıl ezberledi acaba?)
üç nokta ard arda: genç nüfusu, aç nüfusu, işsiz nüfusu, eğitimsiz nüfusu ve aptal nüfusu ortalamaların çok çok üstünde olan yurdumun başbakanı en az üç çocuk salık verdiği zaman bu sözün peşinden gidecek olan kitleyi çok iyi biliyordu. çağdaş yaşam standartları olan, ilerici, aydın, laik ve atatürkçü kesim; önce okuyup, iş bulup, bekarlığın tadını çıkartıp yaş kemale gelince evlenip ondan sonra da belki bir bilemedin iki çocuk yapacak ancak cahil ve dallarından ampul ampul oy sarkan eğitimsiz kesim nikahta keramet vardır diye 15 ila 20 yaşlar arasında evlenip çocuğa dayanacak...
(1) McDonald's teorisi olarak adlandırılan bu teoriye göre McDonald's zincirleri bulunan ülkeler birbirleriyle savaşmazlar. ama bu teori Yugoslavya'da çökmüştür.
soru işareti: 1,5 asırlık canım okulumun geleneksel eğlencesi olan "inek bayramı", şimdiye kadar hiç böyle bir rezillik görmedi. biz büyüdük ve kirlendi dünya psikolojisi mi bilmiyorum ama 150. yılını kutlayan bir okulun bahar bayramında (iki albüm yapıp şımarmış, ankara'nın bar grubu) "pilli bebek" kim? "zakkum" kim?? nerde o eski inek bayramları diyecek kadar yaşlandım mı yoksa gerçekten her şey gittikçe sönük ve sıradan bir hale mi geliyor, he telli turna?
virgül: bilim her geçen gün ilerleyen birşey; her seferinde yeni bulgularla gelişen, geliştikçe kafamızdaki soruları azaltan ve sonuna nokta konulamayan birşey. almanya'da evrime kanıt olabileceğini düşündükleri bir fosil bulmuşlar, ara form, geçiş halkası, maymun insan arası, nerden baksan 40 milyon yıllık bir fosil. 19 mayıs'ta (atatürk'ü anma, gençlik ve spor bayramı etkinlikleri çerçevesinde) BBC'de bir belgesel ile sunacaklarmış.
iki nokta üst üste: insanlara açıklama yapmak ya da bir fikri tartışma yoluyla kabul ettirmek çok zordur. bir konuyu açıklığa kavuşturalım ki hepimiz kendi düşüncelerimiz konusunda yobazız. bizim gibi düşünülmesini ister, bizim gibi düşünmeyenleri hor görürüz. bu yobazlığın belli seviyeleri olması önemli değil. bush ne demiş? amerika'nın yanında değilseniz karşısındasınızdır. (o zeka seviyesiyle bu cümleyi nasıl ezberledi acaba?)
üç nokta ard arda: genç nüfusu, aç nüfusu, işsiz nüfusu, eğitimsiz nüfusu ve aptal nüfusu ortalamaların çok çok üstünde olan yurdumun başbakanı en az üç çocuk salık verdiği zaman bu sözün peşinden gidecek olan kitleyi çok iyi biliyordu. çağdaş yaşam standartları olan, ilerici, aydın, laik ve atatürkçü kesim; önce okuyup, iş bulup, bekarlığın tadını çıkartıp yaş kemale gelince evlenip ondan sonra da belki bir bilemedin iki çocuk yapacak ancak cahil ve dallarından ampul ampul oy sarkan eğitimsiz kesim nikahta keramet vardır diye 15 ila 20 yaşlar arasında evlenip çocuğa dayanacak...
(1) McDonald's teorisi olarak adlandırılan bu teoriye göre McDonald's zincirleri bulunan ülkeler birbirleriyle savaşmazlar. ama bu teori Yugoslavya'da çökmüştür.
Mayıs 11, 2009
muhauha
ağız dolusu gülmek için sanal ortamda kullanılan harfler topluluğu oluyor bu muhauha. güldüğüm zamanları düşünüyorum ya da güldükten sonra düşünüyorum ne oldu da güldüm diye. merak ediyorum gülmenin neye tepki olduğunu. yani insanlara komik gelen şeyler neler ki acaba?
kendimce bazı gözlemlerime dayanan bazı çıkarımlarım oldu bu eylemle ilgili. insan gülmek için suratındaki 17 kası kullanıyormuş sanırsam. beyin nelere böyle tepkiler veriyor, onları düşünüyorum işte:
1. beklenmedik durumlar/sözler : bir olay ya da konuşmada beklemediğimiz birşeyle karşılaştığımız zaman yani şaşırdığımız zaman gülüyoruz. komedi filmleriyle ilgili örnek vererek açıklamak gerekirse hababam sınıfıyla ilgili benim en çok güldüğüm sahnelerden birini yazmaya üşenmem hiç : tatil zamanlarında izinlerinin kaldırılması üzerine sınıfın altından tünel kazıp kaçmaya çalışıyor ahali. en sonunda tünelin açılışını yapıyorlar (60 gün alt geçidi) ve sırayla kaçmaya başlıyorlar. ancak onların deyimiyle tünel bombok bi yere çıkıyor, mahmut hoca'nın odasına. inek şaban tünelden çıkıp mahmut hocayı görünce şaşırtan/beklenmeyen repliği söylüyor "aaa mahmut hoca, o da kaçmış!"
2. bir kişinin zor bir duruma düşmesi : birinin düşmesine güleriz genellikle. aslında bu da o kişinin düşmesini beklemediğimiz için şaşırma tepkisi olabilir ancak bence altında daha hain bir duygu var. "düşen ben olabilirdim" düşüncesi ve "oh iyi ki ben düşmedim" rahatlaması. kendisi düşmediği ya da zor durumda kalmadığı için rahatlamış olan insan o rahatlamanın etkisiyle bu tepkiyi veriyor. kendisi düştüğü zaman gülmesinin nedeni de aslında "utanmadım ben bakın nasıl da kendisiyle barışık bir insanım. düştüm ve sizinle birlikte gülüyorum ki bana gülmenizin travmasını azaltabileyim" acı içinde kıvranmıyorsa tabi. amerikan komedilerinin güldürme şekil de genellikle bir salağın zor durumda kalması üzerinedir. kafasına darbe alır, pantolonu çıkar, elini kapıya sıkıştırır, götünün fotokopisini çeker, düşer, kalkar.. ve insanlar bunlara güler.
3. rahatlama : çok yoğun stres yaşadıktan sonra ya da korktuktan, üzüldükten sonra daha çok güler insan. rahatlama dediğim şey aslında beynin yaşanan zor süreçten en az hasarla çıkma çabasıdır sanırsam ki insanın gülmesine neden olacak hormonlar salgılar. burada tek tek bu hormonların adını verip kimseyi rencide etmek istemiyorum. ancak bununla ilgili olarak en belirgin durum cenaze evlerinde olur sanıyorum. en son annanemin cenazesinde yaşadığımız kahkaha krizleri, aslında üzüntü ve ağlama ile depresyona girmek üzere olan psikolojinin beynimiz tarafından kurtarılmaya çalışılmasıdır. ölenle ölünmez der beyin insana
4. sosyalleşme/iletişim/yavşama : insan hayatındaki maalesef çoğu gülüş buna giriyor bence. patronun gözüne girmek (yaptığı sığ esprilere gülmek mesela), bir araya geldiğiniz insanlarla güzel şeyler paylaşmak (bir güldük bir güldük sorma, çok eğlendik), hoşlandığınız kişinin söylediklerini değerli kılmak (erkekler kendisine gülen kızlardan hoşlanır :)) için gereksiz yere gülmek modern insan psikolojisinin getirdiği bir şey sanıyorum. psikolojiden anlayan arkadaşlarıma sormam lazım.
5. farklı düşüncedeki insanları aşağılamak : "ben bu dediğine sadece gülerim" diyerek ve de üstüne bir kahkaha patlatarak, karşındaki insandan farklı düşündüğünü ve onun düşüncelerinin saçma olduğunu belirtirsin.
6. gerçek duyguyu saklamak : bunun kullanım yeri de üzgün ya da kızgın olduğunu bilememesi gereken insanların yanıdır. sevgiliyle kavga edip eve döndüğünde ebeveynlere karşı sürekli bir tebessüm edersin ki kızgın olduğun belli olmasın. ya da işteki kötü bir durumu arkadaş ortamına taşımamak için, üzgün olduğunu anlayıp da kurcalamasınlar diye gülersin. üzgün/kızgın olduğun konu açılıp da daha da kötüleşmemesi için "gülme" maskesini takarsın yani..
psikolog dr. el-myra cüceloğlu
kendimce bazı gözlemlerime dayanan bazı çıkarımlarım oldu bu eylemle ilgili. insan gülmek için suratındaki 17 kası kullanıyormuş sanırsam. beyin nelere böyle tepkiler veriyor, onları düşünüyorum işte:
1. beklenmedik durumlar/sözler : bir olay ya da konuşmada beklemediğimiz birşeyle karşılaştığımız zaman yani şaşırdığımız zaman gülüyoruz. komedi filmleriyle ilgili örnek vererek açıklamak gerekirse hababam sınıfıyla ilgili benim en çok güldüğüm sahnelerden birini yazmaya üşenmem hiç : tatil zamanlarında izinlerinin kaldırılması üzerine sınıfın altından tünel kazıp kaçmaya çalışıyor ahali. en sonunda tünelin açılışını yapıyorlar (60 gün alt geçidi) ve sırayla kaçmaya başlıyorlar. ancak onların deyimiyle tünel bombok bi yere çıkıyor, mahmut hoca'nın odasına. inek şaban tünelden çıkıp mahmut hocayı görünce şaşırtan/beklenmeyen repliği söylüyor "aaa mahmut hoca, o da kaçmış!"
2. bir kişinin zor bir duruma düşmesi : birinin düşmesine güleriz genellikle. aslında bu da o kişinin düşmesini beklemediğimiz için şaşırma tepkisi olabilir ancak bence altında daha hain bir duygu var. "düşen ben olabilirdim" düşüncesi ve "oh iyi ki ben düşmedim" rahatlaması. kendisi düşmediği ya da zor durumda kalmadığı için rahatlamış olan insan o rahatlamanın etkisiyle bu tepkiyi veriyor. kendisi düştüğü zaman gülmesinin nedeni de aslında "utanmadım ben bakın nasıl da kendisiyle barışık bir insanım. düştüm ve sizinle birlikte gülüyorum ki bana gülmenizin travmasını azaltabileyim" acı içinde kıvranmıyorsa tabi. amerikan komedilerinin güldürme şekil de genellikle bir salağın zor durumda kalması üzerinedir. kafasına darbe alır, pantolonu çıkar, elini kapıya sıkıştırır, götünün fotokopisini çeker, düşer, kalkar.. ve insanlar bunlara güler.
3. rahatlama : çok yoğun stres yaşadıktan sonra ya da korktuktan, üzüldükten sonra daha çok güler insan. rahatlama dediğim şey aslında beynin yaşanan zor süreçten en az hasarla çıkma çabasıdır sanırsam ki insanın gülmesine neden olacak hormonlar salgılar. burada tek tek bu hormonların adını verip kimseyi rencide etmek istemiyorum. ancak bununla ilgili olarak en belirgin durum cenaze evlerinde olur sanıyorum. en son annanemin cenazesinde yaşadığımız kahkaha krizleri, aslında üzüntü ve ağlama ile depresyona girmek üzere olan psikolojinin beynimiz tarafından kurtarılmaya çalışılmasıdır. ölenle ölünmez der beyin insana
4. sosyalleşme/iletişim/yavşama : insan hayatındaki maalesef çoğu gülüş buna giriyor bence. patronun gözüne girmek (yaptığı sığ esprilere gülmek mesela), bir araya geldiğiniz insanlarla güzel şeyler paylaşmak (bir güldük bir güldük sorma, çok eğlendik), hoşlandığınız kişinin söylediklerini değerli kılmak (erkekler kendisine gülen kızlardan hoşlanır :)) için gereksiz yere gülmek modern insan psikolojisinin getirdiği bir şey sanıyorum. psikolojiden anlayan arkadaşlarıma sormam lazım.
5. farklı düşüncedeki insanları aşağılamak : "ben bu dediğine sadece gülerim" diyerek ve de üstüne bir kahkaha patlatarak, karşındaki insandan farklı düşündüğünü ve onun düşüncelerinin saçma olduğunu belirtirsin.
6. gerçek duyguyu saklamak : bunun kullanım yeri de üzgün ya da kızgın olduğunu bilememesi gereken insanların yanıdır. sevgiliyle kavga edip eve döndüğünde ebeveynlere karşı sürekli bir tebessüm edersin ki kızgın olduğun belli olmasın. ya da işteki kötü bir durumu arkadaş ortamına taşımamak için, üzgün olduğunu anlayıp da kurcalamasınlar diye gülersin. üzgün/kızgın olduğun konu açılıp da daha da kötüleşmemesi için "gülme" maskesini takarsın yani..
psikolog dr. el-myra cüceloğlu
Mayıs 07, 2009
şampiyonlar ligi
milli takımlar düzeyinde dünya kupasının avrupa ülkelerindeki kulüp takımları için karşılığı olması gereken bu eğlencede çeyrek finale kalan sekiz takımın dördü (4) ingiltere'den oldu. sonra bunlar aralarında top koşturup ettiler en son manchester finale çıkıp dünkü maçtan gelecek rakibi beklemeye koyuldu. barça'nın 93. dk'da attığı gol sağolsun ki finale çıkan chelsea olamadı. kişisel bir düşmanlığım yok abramoviç'in şahsi malı olan bu kulübe ama ingilizlerin birbirleriyle yaptığı maçları izlemek istersem premier league ve fa cup maçlarını veren türk kanalları var, açar ordan izlerim. bu sinirimin nedeni türk takımlarının şampiyonlar liginde hiç varlık gösterememeleri olsa gerek. as başkan şenes erzik bize bi kıyak yapsa ya. yok mu böyle başkanların kontenjanı falan, grup maçları bittikten sonra elemelere aradan bi türk takımını soksa. ama öyle bir kontenjan olsa platini yapmaz mıydı fransa'ya bi kıyak.. olmaz mıydı çeyrek final takımları arasında bi nantes, bi nice bi lyon.
o zaman neymiş? takımlar adam olacakmış, hatta önce başkanlar adam olacakmış, doğru düzgün transfer yapacakmış, taraftarlar birbirlerine hakaret etmeden önce başlarındaki tüpçüye çözüm bulacakmış, saçma sapan fotoğraflarla ilgili olarak "oooo biz almışız bu maçı, helal sana ernst" demek yerine maçı alamayan takıma teknik direktöre ve başkana taraftarlığını gösterecekmiş.
o kadar.
o zaman neymiş? takımlar adam olacakmış, hatta önce başkanlar adam olacakmış, doğru düzgün transfer yapacakmış, taraftarlar birbirlerine hakaret etmeden önce başlarındaki tüpçüye çözüm bulacakmış, saçma sapan fotoğraflarla ilgili olarak "oooo biz almışız bu maçı, helal sana ernst" demek yerine maçı alamayan takıma teknik direktöre ve başkana taraftarlığını gösterecekmiş.
o kadar.
Mayıs 06, 2009
ve deniz ve hüseyin ve yusuf
iyilik mücadelesi vermiş ama anayasayı tağyir, tebdil ve ilga etmek suçundan idam edilmiş gencecik insanları sadece 6 mayısta hatırlıyor olmaktan bir kez daha utandım. nasıl apolitize edilip, sindirilip, uysallaştırıldığımızı görüp, bu ülkede daha neleri alttan alacağımızı hayal edemiyorum.
daha 25 yaşında, yapılan hatalara tahammül edemeyip canları pahasına uğraşanlar ankara'da asrî mezarlıkta yatarken, idam oylamasında ellerini kaldıranlar kazık çaktı dünyaya. hem de onların batırdığı ülkeyi kurtarmaya çalışanları susturmak için.
...
kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında
kim bilir kaç yunus görmüş
kaç deniz gezmiş...
sunay akın
daha 25 yaşında, yapılan hatalara tahammül edemeyip canları pahasına uğraşanlar ankara'da asrî mezarlıkta yatarken, idam oylamasında ellerini kaldıranlar kazık çaktı dünyaya. hem de onların batırdığı ülkeyi kurtarmaya çalışanları susturmak için.
...
kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında
kim bilir kaç yunus görmüş
kaç deniz gezmiş...
sunay akın
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)