Mart 31, 2009

neşeli günler

en güzel turşu suyu limonla mı olur sirkeyle mi?
kendi başıma turşu kurmuşluğum ve turşu suyu yapmışlığım olmadığı için bilemem ama ankara'da en güzel turşu suyu sakarya'da hüsmen ağa'da olur. hüsmen ağa, karısından turşu suyu yüzünden ayrılmış olsa mesela, ben kendisine oy verirdim, bir konuda ilk kez bir erkeği desteklerdim. hüsmen ağa'nın 6 çocuğunun tek kızı olup üç üç ayrılmış kardeşlerin buluşmasında da "şimdi 6 kardeşin buluşması şerefine gazozlarımızı havaya kaldıralım" repliğini kullanabilmeyi isterdim.
hayatımı bazen eski türk filmleri gibi yaşamak istiyorum, huzurlu, mutlu, acılara karşı güçlü ve sonunda hep iyilerin kazandığı.
kazanmak demişken gerçek hayatta iyiler kazanamaz diyerek gerekli yerlere gerekli mesajları göndermiş olmanın mutluluğunu yaşarım, hiç kimse de buna engel olamaz. bi de seçmenlerin eğitim seviyeleri, iq'ları felan feşmekan işte. "okumak cehaleti alır da eşeklik baki kalır" lafını da okumuş ama yanlış seçimler yapmış insanlar için kullanmaktan çekinmem.
bi de bence romantik komediler ve dahi aşk filmleri dahil dünyanın en büyük aşkı vecihi'nin fikret'e olan aşkıdır, üstüne tanımam. gülen gözler filmini izlediğim bi ara görüşmek dileğiyle. c u.

Mad Melih 4

çocuklaaaarr.. melih amcamız bizi çok seviyor! işte ankara'yı turizmin başkenti haline getirecek, döviz üstüne döviz yağdıracak ve ankara'nın daha bir başka güzel olmasını sağlayacak mega projelerden yalnızca bir tanesi. bu resimde, muhteşem bir örneğini gördüğümüz eğlence turizminin vazgeçilmez elemanı "disneyland"ın, dünyanın hiç bir yerinde rastlanmamış korku tüneli eğlencesi. bu tünelden hızla geçerken küçük bir kıza sulanmakta olan yaşlı bir adam görüyoruz ve kızın ona itiraz edişini korku içinde izliyoruz. o minicik kız kötü yola düşüp o.ospu olmasın diye uğraşan bu adamın dramı hepimize ders oluyor.
projeye ait diğer resimlere de baktım, heyecanım kabardı, bu fantastik eğlence mekanının inşaatında çalışıp bir an önce tamamlanması için elimden geleni yapmak istiyorum. lambadan çıkan cinler mi istersin, her akşam havai fişek gösterileri mi tercih edersin? öyle böyle değil.
seçimden bir gün önce kızılay metrosundan geçmem gerekti.. geçenler bilir ki metronun altı tam bir sanat yuvası tam bir kültür mantarıdır. seçimlerden bir gün önce de yine bir sergi vardı. sürreal sanatçı gökçek'in tamamlanmamış metro eserlerinin fotoğraflarının sergisi. yani öyle bir sanat icra ediyor ki tamamlanmasına gerek kalmadan fotoğraflanıp sergilenecek kadar değerli, bitmesi gereken zamandan 3 yıl sonra bile bitirmesi gerekmeyecek kadar önemsiz...
bi de bu yaz k.çımızı yıkamaya bile su bulamayınca disneyland'a gelen binlerce turistten istediğimiz birini seçip ülkesiyle su karşılığında pazarlık yapcaz sanıyorum. bu yüzden benim tavsiyem suyu bol olan memleketlerden bir turist seçmek, örneğin isviçre

Mart 30, 2009

sihirli değnek



her şeyi benim isteklerim doğrultusunda değiştirebileceğim sihirli bir değneğim olsaydı, dünyadaki herkesin benimle aynı görüşte olmasını sağlayabilecek olsaydım bile bunu tercih etmezdim.. insanlar farklı şeyler düşünüp, farklı inançlara sahip oldukları sürece hayatın eğlenceli ve sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum. ancak bu noktada kendimle çelişiyorum. çünkü dünyadaki bir çok insan herkesin kendisiyle aynı görüşte olmasını istiyor ve istemekle de kalmayıp bu uğurda insan öldürüyor, farklı düşüncede olanları sindirmek için kaba etlerinin arasından iddianamler uydurup, onları tutukluyor ve kişilerin gözlerini korkutup kendi düşüncesini yaymaya çalışıyor. bu durumda sihirli değneğimle yapacağım şey; bu kişilerin, insanların farklı şeyler düşünebilmesine saygı duyabilecek seviyeye gelmesini sağlamak olurdu. yani aslında ben de herkesin benim gibi düşünmesini istemiş mi oluyorum kararsızım...

Mart 26, 2009

uyku

sanırım uyku tanrısı hypnos tarafından lanetlenmiş bulunuyorum. yani ben ezelden beridir çok uyudum, çok uyurum ama bu kadarı da abartılı gelmeye başladı. yani günlük uykum 12 saati geçmeye başladı, korkuyorum rüya alemine geçiş yapıp bi daha asla kendime gelemicem diye. ve hypnos'tan beni rahat bırakmasını hatta mümkünse alektryon'un sabahları öterek beni uyandırmasını zeus babadan diler, tüm olympos aleminin ellerinden öperim.

Mart 20, 2009

tarihin başlangıcı

henüz daha konuşma eyleminin keşfedilmediği dönemlerde, birlikte yaşadıkları insanları doyurmak için erilleri ava giden dişi homo sapiensler bir araya gelip, mağara resimlemesi aracılığıyla dedikodu yapıyorlar mıydı acaba diye merak ederim hep. bence dedikodu evrimleşme sürecimizde atalarımızdan aldığımız ve zaman ilerledikçe geliştirdiğimiz bir yetenek. dedikodunun nereye kadar uzandığını bulmak amacıyla, internetten bulduğum prehistorik mağara resimleri üzerinde yaptığım araştımalar ile bir çok arkeoloğun ve etimoloğun hiyeroglifler konusunda yanıldığını, o resimlerde anlatılanların "cilalı taş" günü yapan kadınların dedikoduları olduğunu ve lisanların, tüm bu mağara resimleleri aracılığıyla dedikodu yapmanın zorluğu nedeniyle bizzat kadınlar tarafından bulunduğunu farkettim ki, bu da tüm insanlık tarihinin aslında Nurşen'le Meliha'nın oturup, Firdevs'in kocasını çekiştirmeleri üzerine kurulduğunu gösterdi bana.

anlamını çözdüğüm bir dedikodu örneğinde, kendisinden büyük bir mızrak taşıyan ve afedersin boyu boğanın şeyi kadar olan bu adam, Firdevs'in kocası olup, konuşma şu şekildedir :

"ayh nurşen abla, şu firdevs'in kocası da boyuna posuna bakmadan bizimkilerle ava çıkıyo ya, çok gülüyorum ayol!"
(araştırmacı burada, resmin sonundaki eğrinin, dedikodunun asıl öğelerinden olan "ayol" bağlacı olduğundan bahsediyor)

işte zaman içindeki bu yolculuktan da anlıyoruz ki dedikodu insanlık tarihinin hep vaz geçilmezi olmuştur.. hava (O₂) su (H₂O) ve dedikodu (D₃EIKo), canlıların varlığını devam ettirmelerini sağlayan bileşiklerdir.. evet

Mart 19, 2009

bildiri

i. melih gökçek'e, ankaralıyı trafik çilesiyle tanıştırdığı için, tıkanması asla mümkün olmayan ara yolların bile tıkanması konusunda durmaksızın çalıştığı için, her seçim döneminde saçma sapan projelerle karşımıza çıktığı için, ankara'yı ankara yapan her şeyin içine ettiği için, gençlik parkını kullanılmaz hale getirdiği, çiftliği yok etmeye çalıştığı, kuğulu kavşağını iğrenç bi beton yığınına dönüştürdüğü için, ankara'nın yaşanmaz hale gelmesindeki üstün çabası için, tüm bilinçli ankara halkı adına, içimden çok pis küfrediyorum. bilgilerine arz olunur...

Mart 18, 2009

sınıflandırma

edebiyatta; "giriş - gelişme - sonuç"

tarihte
; "kuruluş - yükselme - gerileme - çöküş"

matematikte
; "verilen - istenen - çözüm"

insan hayatında
; kısaca "doğum - yaşam - ölüm" açık olarak: "sperm/yumurta - anakarnı - bebek - çocuk - ergen - genç - yetişkin - olgun - yaşlı - ölü"

Mart 16, 2009

çöp çıkartmak

apartman görevlisinden dayak yemek üzereyim sanırsam. çöpleri toplarken bi kaç azarını yemiştim daha önce. "çöpleri günlük olarak kapıya koyarsanız daha iyi olur, birikince ağır oluyor, benim belimde fıtık var zorlanıyorum taşırken" diye başlayıp, "ben her akşam geliyorum çöp almaya, neden her akşam çıkmaz ki bu çöpler?!!" diye devam eden sitemler bir gün başımdan aşağı boşalan bir çöp poşeti ile sonuçlanacak sanıyorum. ama her akşam gelince bi kapıyı çalıp sorsa çöp var mı diye ben de çıkartırım o günkü çöpü ve sorun biter, unutuyorum napiim?




Mart 12, 2009

seçim'09

sadece bizim apartmanda 34 kişi kayıtlı görünüyomuş, aslında burda oturmayan ve ben geçen seçimlerde burada oy kullandığım halde benim kaydım çıkmadı seçmen listelerinde. nüfus müdürlüğüne gidip 3,5 saat sıra bekleyip kaydımı yaptırdım. aynı evde oturan herkese kayıt yapılabiliyormuş da kocamın kaydını da yaptırdım o arada. daha oy kullanılmadan oy çalınmaya başladı ülkede, bakalım 30 mart'a nasıl bir sonuçla karşılaşcaz.

Mart 08, 2009

bişey

türk filmlerinin klasik yanlış anlama sahnesi vardır. hatunun mal gibi güvendiği kötü adam bir fırsat bulup esas kızla yalnız kalmayı başarır ve ondan "yaralanmaya" çalışır. kızcağız deli gibi çığlıklar atarak adamın elinden kurtulmaya çalışırken gömleğinin bir kısmı yırtılıp sütyeni görünür, o sırada yere düşer, adam da hoop üstüne atlar, çılgınlar gibi tepinip bağıran kız bir yandan ağlar. bu arada kızın sevgilisi esas oğlan tesadüfen eve gelir ve bu çığlıkları duyarak olayın olduğu yeri bulur. kötü adamı tekme tokat uzaklaştırdıktan sonra kıza da "sürtüüük" diye bir tokat atar ve uzun süreli bir aşk acısı izleriz. kötü adam ölmek üzereyken gerçeği açıklar esas oğlana, o da kıza gider. hemen hemen türk filmlerinin yarısından çoğunda olan bu sahnelerin benim en sinir olduğum yeri, kızın ağlaya zırlaya adama sarılıp mutluluktan havalara uçmasıdır.
yahu yıllarca adam sana acı çektirdi, yalancı dedi, orospu sandı, sonra gelip ben yanlış anlamışım diyince salya sümük boynuna atlamak ne?? yerde tepine hıçkıra tecavüzden kurtulmaya çalıştığımı anlayacak kadar beyni olmayan bi adam, bana inanamayıp gidip tecavüzcüden duyunca her şey düzeliyo mu? bi figüran kadar güvenilirliğim yok mu? belki ölürayak yalan söylüyo hem, ne biliyo ki?
bi de bu filmlerin şöyle bi etkisi oldu; türk erkekleri bu sahne karşısında hep aynı tepkiyi veriyolarsa, bi gün başıma böyle bişi gelirse kendimi aklamak için kötü adamı vurup ölüm döşeğinde gerçeği itiraf etmesini sağlayıp katil olcam... işte bu durumda da hapisten çıkınca kötü yola düşüyosun. koğuşta tanıştığın sevecen bi abla sana bi adres verip senden önce çıkıyo hapisten, çıkınca zor durumda olduğun için gidip ablaya sığınıyosun ve o da seni satıyo. zaten sevgilin de anne baba zoruyla zengin ve gıcık bi kadınla evlenmiş oluyo. bu arada hapse girmeden önce doğurduğun çocuğu görebilmek için bakıcı kılığına girip eve gidiyosun ki bu durumda eski sevgilinin de kör olmuş olması lazım, tanınmaman için. offf hayat çok zor.

Mart 06, 2009

yaza doğru

rejim yapmaya başlıyorum, ancak şartlar çok ağır. selülitlerden tam olarak kurtulmak için bi sabun getirmiş kocacım, ama kola, kahve, alkol ve sigarayı bırakmam lazım, onları içmesem zaten bi sorun yok ki sabunu naapıyım? ben de kendi şartlarımı koydum, kahve zaten içmiyorum, kolayı bırakırım, alkolü azaltırım, sigara olduğu gibi kalır. benden bu kadar, işine gelirse. sonra bi günlük detoks yapcam pazar günü, ardından süper bi rejim. zayıflayamazsam da benim kemiklerim iri der kendimi kandırırım artık.

Mart 04, 2009

çıkmaz

muhteşem gelinliğimi terziye götürüp, üst kısmını büstiyer yaptırıp arkadaşımın düğününde giysem çok mu ayıplanırım?

Mart 01, 2009

el-medikal

baş ağrısı, geniz akıntısı ve halsizlik şikayetleri ile gittiğim yerli "differential diagnosis bölüm başkanı" doktor, kan tahlilleri, kafa röntgeni ve kulak burun boğaz kontrolleri sonucunda sinüzit teşhisi koydu. bunu iyileştirmek amacıyla yazdığı antibiyotiği aldım eve gelip her normal insan gibi prospektüsteki karınca duasını okudum. çünkü ilaç içmeden önce dua etmeliyiz. genel bir göz gezdirdikten sonra yan etkilerine baktım:
"baş dönmesi, halsizlik, mide bulantısı, yüksek tansiyon, çarpıntı, kaşıntı, deri döküntüsü, geçici körlük (!), çok nadir olarak yaşlı hastalarda "ölüm"...
sinüzitimi, beni öldürerek tedavi etmeye çalışan bu doktor sanırsam bakmış röntgene, sağ sinüsler %100 sol sinüsler %97 dolu, demiş ki bu sinüzitle yaşamak ölmekten beter. aklından geçen şöyle oldu bence: "ben böyle bir iltihap doluluğu daha görmedim hayatımda, tek bir ilaçla halledebilirim bunu; siyanür"
kaşınmaktan şikayet ederek aldığım kremlerin yan etkileri de hep "yanma ve kaşıntı" oluyo. bu ilaçların deney aşamasını çok merak ediyorum. iki grup kaşınan insanı alıp üstünde denemeler yapıyorlar, ilacı  kullananlar kaşıntı ve yanma şikayetinde bulunurken plasebo grubu kaşıntıdan kurtulmuş, hayatına devam ediyo oluyo ve yan etkiye mecburen yanma ve kaşıntı yazıyolar. oysa "krem kaşıntıyı kesmiyo galiba yaa. kaşınan yerlerine jöle süren grup bile iyileşti bizim ilacı kullananlar iyileşmedi" diyen bi cesur çıksa aradan, ilacı baştan bi kontrol etseler ya.