ankara'mın 4 (dört) hali vardı eskiden. her mevsim çatır çatır yaşatırdı kendisini. öyle bir ilkbahar olurdu ki ağaçlar çiçekten yerlere değerdi. her sokakta çiçekleri birbirinin üstüne çıkan ağaçlar, mis gibi bir koku, üşütse mi ısıtsa mı bilemeyen güneşli bir hava... ilkbaharın rengi,kokusu, sesi olurdu. sabah kalkınca güneşin ışığından anlaşılırdı bahar olduğu.
sonra çiçekler yerlere serilir, hafif rüzgarla uçuşurdu. tam güneş yaz sarısına dönerken kırkikindiler başlardı. sabah güneşli öğleden sonra yağmurlu (ahmak ıslatan:))
yazın kuru bir sıcak ama güneşin geldiği yerde sıcaklardın, bir direğin küçücük gölgesi bile serin olurdu. yazdan nefret etsem de ankara'da güzel olurdu yaz bile.
yavaştan sararmaya başlardı her yer, yolda yürürken çıtır çıtır ederdi tüm sokaklar. kurumuş da sonra ıslanmış yaprak kokardı arada. bi soğuk bi sıcak bi serin bi ılık yaşarken birden gelirdi kuru ayaz (eşek donduran:)) pastırma sıcaklarından önce jilet gibi keserdi hava, sonra bi ilkbahar kokusu aniden, çok değil bi iki gün.
bembeyaz ankara kasım sonunda başlardı. küçükken dizim yere yakın olsa da en az benim dizime kadar gelirdi şehir merkezinin kar kalınlığı. bata çıka, dona dona, eller burun kıpkırmızı yuvarlanırdık karda. bi iki derece eğim bulduk mu poşetleri altımıza alıp kayardık savrula savrula. küresel ısınıyo muyuz yoksa buz çağına mı giriyoruz karar veremezken ankara bugün bu 4. halinde. kar yağıyor bu gece, öyle beyaz ki şehir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder