çalışma yaşantısının insanın hayat enerjisini emdiği bu zamanlarda işten eve dönüp bezgin ve boş oturmak dışında herhangi bir aktiviteye gücü kalmayan birisi olarak anlamsız isyanlara sürüklenir oldum, sıradan olaylar karşısında. öğrencilik zamanlarında okuldan daha çok gittiğim ve sevdiğim mülkiyelilere gitme davetleri bile bazen omuzlarında dünyayı taşıyan atlas'tan daha büyük ağırlık taşıyormuşum hissi uyandırıyor içimde (dünya öküzün boynuzlarında değil atlas'ın omuzlarında yükselir). yok ben gelmeyim demek varken isyankar ruhum çıkıyor nazik dr jekyll bedenimden ve "s.ktrn gidin aq. gelmiyom ben" deyiveriyor.
televizyon izlemekten tiksiniyor olmama rağmen uzun zamandır en büyük sosyal etkinliğim oldu çıktı ya aptal kutusu, ona yanarım en çok. interaktif olarak* izlediğim haberlerde, olan olaylara mı sinirlensem yoksa türkçe'nin katledilişine mi bilemiyorum. tüm gün bilgisayar karşısında beyni pelteleşmiş bir 21. yy insanı olarak kalan son gri hücre kırıntılarımla yaşadığı ülkenin dilini doğru düzgün kullanamayan insanlara sinirlerimi anlatan mailler atıyorum, müşteri hizmetlerini arıyorum kanalların. "bakın şimdi dahi anlamındaki "de", bağlaç olur kendisi, kendisinden önceki sözcükten ayrı yazılmasının yanında bir de sert sessiz yumuşamasına uğramaz. soru eki olarak bilinen mi mı edatları da birleşik yazılmaz ha keza." şeklinde bilgilendirdiğim müşteri hizmetleri temsilcileri şoka girmiş bir şekilde "evet anlıyorum" diyor ama eminim ki (bağlaç olan ki de ayrı yazılır bu arada) içlerinden pek hoş şeyler düşünmüyorlar hakkımda.
bu soğuk, karanlık, az karlı çok ayazlı ocak ayının son gününde, aylar sonra hak edeceğim iki haftalık tatilin hayali ile eşekler gibi çalışıp, kazandığım üç kuruşa bakmadan federer-murray maçını izlemek için "digi" giriş paketini ekonomik pakete çevirttikten sonra federer'in şampiyonluğuna sevinirken kazandığı 2 milyon 100 bin $ ile ilgili de isyan ettim afedersin.
şimdi merakla "olağan kongre"nin sonucunu beklemekteyim, tüpçü bi' daha başkan seçilsin de bana da isyankar tavrımı sergileyecek bir mecra daha açılsın bakalım. kalın ensesine, çukur çenesine, sarkık gıdısına, eblek çehresine iyice sövüp bi' dahaki seçime kadar "yeter yıldırım demirören, yeter!" diye yırtınayım. hayat böyle işte...
*interaktif olarak: haberlerdeki konuyla ilgili bağırıp çağırmak. konuşan kişiye cevap vermek, haberi sunan spikeri ya da alt yazıları yazmakla görevli olan kişileri azarlamak gibi eylemelerin tamamı.
2 yorum:
O Allah'sız tüpçü seçildi yine.
Ve ben artık Yıldırım Demirören yeter demiyorum.
Kongre üyeleri yeter diyorum.
Ekşi Beşiktaş blogundaki verilere göre de Demiörenin oyu 4500, Aksu'nun oyu 2800 falan, seçime katılmayan kişi 5300. Yani bu durumda Demirören'den çok kongre üyelerine sövmek gerek.
Ayrıca da camianın bel bağladığı ama elini taşına altına koymayıp aday olmayan büyüklere de sövmek gerek.
Aslında bir Beşiktaş'lı olarak, tüm gönülden bağlı kartalların üç yıl boyunca maç izlemeye gitmemesi gerek, BJK Store'lardan alışveriş etmemesi gerek. Başka türlü tüpçü zarar etmez, başkanlıktan da gitmez...
Güzelim postu sırf Beşiktaş'a bağladım ya helal olsun bana. :PP
aslında chp'li belediye başkanının murat aksu aleyhine çalıştığını söylüyorlar ama bilemedim valla.. iki ucu çoklu denklem.
ben bütün ilişkimi kesmiştim zaten, dergi aboneliğimi bitirmiştim 3 yıl önce, en son aldığım forma 100. yıl forması. artık kardeşimin okul çantasını da almıyordum. bi 3 yıl daha böyle devam bakalım.
Yorum Gönder