Temmuz 01, 2010

once upon a time in time

yaya olarak ya da bir araçla yol alırken karşı yönden gelen başka bir hareketliyi görmeye çalıştığım, onunla ilgili bir ayrıntı gözüme takılıp da emin olmak için incelemek istediğim anda ikimizin tam ortasına bir ağaç ya da ortalama genişlikte bir sütun girer; karşılıklı ilerleme hızımız, uzaklığımız ve bakış açım itibari ile tam olması gerektiği yerde olan bu engel kocaman insanı hatta eşek kadar arabayı görmemi mükemmel şekilde engeller. işte bu sadece bana oluyor olamaz, herkesin başına geliyor olduğundan eminim.
aslında iğrenç espri diye hakir gördüğümüz bazı durumların gerçek olduğunu bu yolla anlıyorum. örnek olayın iğrenç esprilerdeki yansıması ise "sen hiç ağacın arkasına saklanmış bir fil gördün mü" sorusudur. göremediğimize göre iyi saklanmıştır. demek ki yalnız değilim.

bununla birlikte, sadece kendimde olduğunu düşündüğüm bazı durumların yaş ilerledikçe aslında birçok kişide olduğunu öğrenmek yıktı beni. böyle bitanecik, farklı; siz nasıl diyor, "unique" bir insan sanıyordum kendimi küçükken. sadece ben yatarken hayal kurardım, kaldırım taşlarının çizgilerine basmayan benden başka insanlar yoktu, evde yalnızken kendi kendine konuşan tek insandım dünyada... büyümek hiç güzel gelmedi bana diğer insanlardan farksızlaşmaya başladığım için. sonra sonra farkımı koydum ortaya orası ayrı.

bir de buluşlar yapardım, her alanda mucit bir çocuktum. örneğin beddua diye bir sözcük bulmuştum, şimdi bazılarına tanıdık gelebilir ama küçükken ben bulmuştum bu insanlara kötülük eden dua sözcüğünü. hatta biraz büyüyünce insanların söylediğini duyup yaşadığım travmayı atlatamamış olabilirim.

kiremit tozu karışımlı güzellik maskesi formüllerim vardı küçükken şimdi kille yapılıyor bu maskeler. kesinlikle benden çalınan bir formül. biraz erken davransam çok pis zengin oluyormuşum amk.

*başlığı süprüz şarkıya bağladım, her yere şarkılar koydum, kendimce eğlendim

Hiç yorum yok: