Ocak 18, 2009

Üzüntü ve Muz Kabuğu

Üzüntü: 20 Eylül’den beri İstanbul’da – şurdan 5 saatlik yol – olan ve yoğun istek üzerine 1 Şubat’a kadar uzatılan Salvador Dali sergisine gidememiş ve gidemicek olmam tamamen kaderin bana keleğidir. Sen kalk Picasso’ya ve hatta Jean Dubuffet’ye bile git ama koskoca Dali aylarca İstanbul’da konaklasın ve gideme. Saçımdan keseceğim birkaç tutamı jöle yardımıyla Dali bıyığı yapıp evin içinde protest yürüşlerde bulunmak ve “Hepimiz Dali’yiz” triplerine girmek hem yollar yürümekle aşınmayacağı için hem de saçlarıma yazık olacağı için elediğim bir seçenek oldu. Kendi kültürümde, elimdekilerle yetinmeye kara verdim ve “İkimiz bir fidanın güller açan Dali’yiz” diyerek İstanbul’da bir başka sürrealist: Hakı Bulut’u saygıyla andım. Bir gün Ankara’ya kocaman ressamların muhteşem sergilerini getirebilecek kadar zengin olup tüm sanatı ayağıma getirmeye, hatta o kadar zengin olmuşken hepsini kendi evlerinde ziyaret etmeye karar verdim.

Muz Kabuğu: Biraz önce ekmek ve sigara almaya çıktığımda dünkü karlı havadan eser kalmadığını, artık havanın biraz da olsa bahara döndüğünü farkettim. Sesi, kokusu ve güneşin rengi değişmiş, güneş oğlak dönencesinden çıkmış yola buraya doğru geliyor. Birkaç hafta sonra Ankara’da bulabileceğim en ağaçlık yere (Eymir olabilir, Beynam olabilir) gidip Pan’ın flüt sesini duymaya çalışcam.

Hiç yorum yok: